Küçük Kristof Kolomb

Bir insan düşün, sevgi dolu, her şeye meraklı, canı hep gezmek tozmak isteyen. İşte Mehmet böyle biriydi; sıska, çelimsiz, kara gözlü, kara saçlı biri olarak ona değer ve renk veren en önemli özelliklerdi bu saydıklarım. Kendisini bildi bileli büyük bir seyahate adım atmak istiyordu. Ege Deniz’inin meşhur adası olan Rodos’ta doğup yetişmiş sonra ailesi ile birlikte Osmanlı Devlet’inin başkenti olan İstanbul’a taşınmışlardı. Sarayın yanındaki mahallede gençliğini bitirmeyi hesap eden Mehmet’in 2 tane kardeşi vardı. Birinin adı Osman diğeri ise Tomris’ti. Kardeşleri de tıpkı ona benziyorlardı, Mehmet’in babasının bir balıkçı gemisi vardı, bazen medrese tadilata verildiğinde yada tatilde Mehmet babası ile balıkçılık yapıyor ve denize açılıyordu. O her denize açıldığında aklından hep Kritof Kolomb geçiyordu. Belki de O da Kristof Kolomb gibi uzak diyarlara açılmak ve yeni yerler keşfetmek istiyordu. Zaman geçtikçe Mehmet olgunlaşmaya ve artık gemiler hakkında bilgi sahibi olmaya başlamıştı. Küçük gemilerin mahsul gemileri, orta boyuttakilerin savaş ve büyük gemilerin ticaret için kullanıldığını artık biliyordu. Bu gemilerin hepsinin nasıl gideceği, neye ihtiyaç duyduklarına ve ne kadar mürettebat alabileceklerine kadar her şeyi öğrenmişti bu zaman zarfında. Sürekli babasıyla konuşuyorlardı, medrese bitmiş ve artık her gün babasıylaydı, babası ülkenin en meşhur balık satıcılarından biriydi, insanlar onlara ”Ra-da-se bi-de-yeshi” diyorlardı yani ”Rodoslu tüccarlar”. Babası tanınmış biri olunca kendisi de tanınıyordu, artık herkesle ticaret yapabiliyordu. Sürekli babası ile sohbet ediyorlardı. ”Baba Allah’ın izniyle bana artık bir gemi yada tekne mi alsak,  biliyorsun artık dünyayı tanımak istiyorum.” diyordu babasına sürekli, babası da ona ”Olum hicri takvimde 1003 yılındayız, bu zamanda seni tek başına gönderemem, korsanlar seni yakalar köle pazarlarında satarlar.” diyordu. Babasının sözleri onu çılgına çevirse de o bunlara hak veriyordu. Sonuç olarak orta çağın yeni kapandığı bu dönem korsancılığın en moda olduğu dönemdi ve o bunu kabul edebiliyordu. Ancak zaman geçtikçe hevesi daha çok büyüyordu, sadece Ege denizini değil Akdeniz’i, Karadeniz’i ve okyanusları da görmek istiyordu. Bir gün artık vaktin geldiğini düşündü, hayatında ilk kes babasına ısrarcı olacakdı. Babasının karşısına geçti ve babasına ”Baba artık bir tekne sahibi olmak istiyorum, lütfen. Sana tehlikeli yollara gitmeyeceğimi ve her imkan olduğunda size haber vereceğime söz veriyorum” der. Ortalık bir anda sanki bir buza girmiş gibi donar ve Mehmet’in gözleri kapanır. ” Oğlum kalk yemek hazır!” lafıyla uyanır. Meğer her şey rüyaymış der ve yemeğe oturur.

(Visited 42 times, 1 visits today)