İlk insanların ortaya çıktığı tarih öncesi çağlardan beri insan türü ile diğer hayvanlar arasında bir ilişki süregelmektedir. İlk başlarda bu ilişki doğal bir mücadele iken zamanla insanların gelişmesi ile bu mücadele tek taraflı bir üstünlüğe dönüştü ve bugün insanlar hayvanlara hükmediyor. Kimi zaman onları en yakın dostumuz ve yoldaşımız sayıyoruz kimi zaman onları yeterince büyüyünce kesip yemek amacıyla besliyoruz kimi zamansa onları hayvanat bahçelerine kapatarak onları eğlence sektörünün bir parçası haline getiriyoruz.
Günlük hayatta fazla gözümüze çarpmasa da aslında hayatımız hayvanlarla oldukça iç içe; sabah yediğimiz yumurtadan üzerimizdeki kıyafetlere kadar günlük yaşantımızın büyük bir kısmını oluşturan birçok meta hayvansal hammadde içeriyor. Tabii hayvanlarla olan ilişkimiz yalnızca hammadde bazında sınırlı kalmıyor, hayvanlar hayatımızın diğer birçok alanında bizlere canlı olarak yardımcı oluyor. Örneğin polisler veya askerler köpekleri hassas koku alma duyuları sebebiyle eğiterek çeşitli operasyonlarda kullanıyor veya bilim insanları buldukları kimyasal maddeleri kobay hayvanlar üzerinde deniyor. Hayvanlar hayatımızla o denli içe içe ki uzaya dahi bizden önce onlar çıkıyorlar (Sovyet Kozmonot Köpek Laika) ve uzay araştırmalarına öncülük ediyorlar.
Küçük dostlarımız ile bu denli yakın bir ilişkimiz olması onların kanunlarımızda ve yasalarımızda yer almasını da sağlıyor. Günümüze kadar hayvanlar ülkemizde yasal olarak eşya statüsünde sayılıyordu, fakat son günlerde medyaya yansıyan hayvanlara yapılan işkence haberleri ve en son ABD’li bir iş adamının Tunceli’de soyu tehlikede olan bir yaban keçisini vurması ile hayvan hakları konusu tekrar gündeme geldi ve bu konunun tekrar gündeme gelmesi üzerine hükümet “Hayvanları Koruma Kanunu” nu “Hayvan Hakları Kanunu” olarak değiştirmeyi planlıyor. Peki bu yeni kanun hangi maddeleri içermeli ki küçük dostlarımız daha iyi bir hayata sahip olsun?
Öncelikle bu kanun temelinde hayvanları eşya statüsünden çıkarmayı ve onları canlı olarak “şehir hayvanı, ev hayvanı, çiftlik hayvanı, yabani hayvan” olmak üzere dört sınıfa ayırmayı planlıyor ki şahsen ben de bu dört gruplandırmaya katılıyorum. Kalan bölümde şahsi kanaatimce bu dört sınıfın sahip olması gereken haklardan bahsedeceğim.
Şehir hayvanları olarak sınıfladığımız hayvanlar şehirde yaşayan ve bireysel sahipleri olmayan hayvanlardır. Bu hayvanların sahibi devlet olmalıdır ve bu hayvanlardan sorumlu devlete veya belediyelere bağlı birimler kurulmalıdır. Bu hayvanlara kendileri saldırmadığı sürece şiddet göstermenin cezası şiddetin türüne ve büyüklüğüne bağlı olarak hem hapis hem para cezası olmalıdır. Para cezasından elde edilen maddi gelir doğrudan devletin veya belediyelerin hayvan barınağı ve hayvan bakımı bütçesine gitmelidir.
Ev hayvanları yine şehirde yaşayan ama sahipleri olan ve barınmaları sahipleri tarafından karşılanan hayvanlardır. Bu hayvanlara yine aynı şekilde hayvan saldırmadığı sürece şiddet göstermenin cezası şiddetin türüne ve büyüklüğüne bağlı olarak hem hapis hem para cezası olmalıdır. Fakat bu durumda para cezasından elde edilen maddiyat doğrudan hayvanın sahibi olan bireye gitmelidir.
Çiftlik hayvanları yeterince büyüyünce kesilmek üzere yetiştirilen hayvanlardır. Bu hayvanların ise hakları diğer hayvanlarla bir olmamakla beraber yetiştirilme süreçlerinin acısız ve sıkıntısız olması sağlanmalıdır ve çiftlikler düzenli olarak denetlenmelidir. Kesim aşamasının ise mümkün olduğunca acısız olması sağlanmalıdır. Usule uymayan çiftliklere yalnızca para cezası uygulanmalıdır. Para cezasından elde edilen para bu çiftlikleri denetleyen birimin bütçesine veya doğrudan devlet hazinesine eklenebilir. Bunların yanı sıra avlanılması uygun olan balıklar da bu sınıfa dahildir.
Yabani hayvanlar ise doğal hayatta yaşayan evcilleştirmeye veya yetiştirilmeye uygun olmayan hayvanlardır ve sahipleri devlet olmalıdır. Hayvan saldırmadığı sürece bu hayvanlara gösterilen şiddetin de cezası şiddetin türü ve büyüklüğüne bağlı olarak hem hapis hem para cezası olmalıdır. Bunun yanı sıra yaban hayvanlarından sorumlu Orman ve Su İşleri Bakanlığına bağlı bir birim kurulmalıdır. Uygulanan para cezaları sonucu elde edilen maddiyat ise doğrudan bu hayvanlardan sorumlu Orman ve Su İşleri Bakanlığı biriminin bütçesine eklenmelidir. Ayrıca yaban hayvanlarının eğlence sektörünün bir parçası haline getirildiği hayvanat bahçeleri kapatılmalı yerine hayvanların doğal yaşam alanlarından koparılmadığı doğa parkları kurulmalıdır.
Bu maddelerde dikkat edilmesi gereken önemli nokta cezanın hayvanın sahipli veya sahipsiz olması önemsenmeksizin cezanın şiddetin türü ve büyüklüğüne bağlı olarak verilmesidir, zira bireysel sahibi olmayan hayvanların sahibinin devlet sayılması görüşümdeki en temel neden budur, bu sayede ceza hayvanın sahipli veya sahipsiz olmasına bağlı olarak değişmez ve bütün küçük dostlarımız korunmuş olur. Her iki durumda da suçu işleyen kişi para cezasının yanı sıra bir süre hapis de yatmalıdır. Tabii eğer hayvanın saldırması sonucu birey kendini savunursa iki cezalandırma da uygulanmaz ve durum nefsi müdafaaya girer. Bu hem hapis hem para cezası durumu çiftlik hayvanları hariç diğer üç sınıftaki hayvanlar için geçerlidir.
Fikrim odur ki bu maddeleri içeren bir kanunun uygulanması ziyadesiyle adil olacak ve küçük dostlarımızın güvenliğini sağlayacaktır. Bu maddeleri veya bu maddelere yakın maddeleri içeren bir kanunun uygulanması hem hayvanlara gösterilen şiddet oranında ciddi bir düşüş sağlayacak hem de küçük dostlarımızın yaşam kalitesini arttıracaktır.