Akşama doğru uzaktan köyümüz göründü. Tamda resimlerde gördüğüm gibiydi. Çıkmayı planladığımız dağ tam karşımızda duruyordu.
Sabah ilk işimiz Çoruh nehrinde balık tutmaya gitmek oldu. Balıklar serpme ağ ile balık olduğu düşünülen yere atılarak tutuluyordu. Her attığımızda iki üç kırmızı benekli alabalık tuttuk. Ben ağı atamadığım için bana balıkları toplayıp taşımak düştü. İki üç saat içinde 26 tane balık tuttuk. Alabalık olmayanları tekrar suya attık.
Ertesi gün biraz dinlendik. Yakın yerleri gezdik. Bahçedeki sebzelerin sulamasını yaptık. Taze salatalık koparıp yemek çok güzelmiş!
Dağa tırmanış günü geldi! Babamın ikazına rağmen önce hızlı hızlı çıkmaya başladık . Fakat çok çabuk yoruldum. Hemen su molası verdik. Yukarı çıktıkça daha çok mola vermeye başladık. Zirveye yaklaştığımızda artık adım atacak halimiz kalmamıştı, bu arada suyumuzda bitmek üzereydi. Zirveden aşağıdaki her şey çok küçük gözüküyordu.
Sonraki gün köyün içinde gezdik. Babamın ilkokulu okuduğu okula gittik. 1979 yılında diktikleri ağaçları gördük.
Bir gün köydeki akrabamız heyecanla babamı çağırdı. Arılar armut ağacının üzerinde toplanmıştı. Bunlar oğul arılarmış. Yeni petek yapmak için çıkmışlar. Kendi yerlerinden uzağa gelmişler. Yani evlerini kaybetmişler. Babam dikkatli bir şekilde arıların toplandığı dalı kopararak boş peteğin içine yerleştirdi. Arıların yeni evi olmuş oldu. Önüne biraz şekerli su koyduk beslenmeleri için.
Sonraki günler Baybut’u gezdik. Bayburt Kalesine çıktık. Çoruh Nehri kenarında sıcak çorba ve meşhur Bayburt döneri yedik. Şehir parkına gittik. Orada yeni arkadaşlarla tanışıp futbol oynadık.
Kısa bir köy tatili oldu ama çok güzel anılarla Ankara’ya döndük.