Kötü Çocuk Film Yorumu

Kötü Çocuk : Afis

Konusu

Kayla doğduğu gün babası tarafından terk edilmiş, yaşamı boyunca annesi tarafından büyütülmüş ve artık lise çağında bir genç kızdır. Ancak kendisini terk eden babasının aniden ortaya çıkmasıyla hayatı değişir. Kayla, on yedi yaşına girdiğinde, ilk kez gördüğü babasıyla, yabancı bir şehre taşınır.  Bu yeni şehirde, İstanbul’da, bir yandan babasıyla yaşama zorluğu çekerken bir yandan da yeni bir okula alışması gerekecektir. Fakat daha okulun ilk gününde hiç beklemediği birisiyle, gizemli Meriç ile tanışır.  Kayla’nın hayatı sırlarla dolu Meriç’in peşinden gittikçe iyice karışacaktır..
Yönetmenliğini Yağız Alp Akaydın’ın üstlendiği film, Büşra Küçük’ün yazdığı çok satan ve internet üzerinden 100 milyondan fazla okunan seri Kötü Çocuk’un beyazperde uyarlamas. Filmin başrollerini Tolga Sarıtaş ve Afra Saraçoğlu beraber üstleniyor.

Bir Wattpad yazarı olan Büşra Küçük tarafından yazılan ve üçü basılmış, birisi ise basım aşamasında olan dört kitaptan oluşan Kötü Çocuk’tan uyarlama olan film 20 Nisan 2017 tarihinde vizyona girdi. Çoğu olumsuz yönde olmak üzere film için birçok eleştiri yapıldı. Bu yazı da kendi kişisel görüşlerimi belirttiğim o yorumlardan birisi olacak.

Öncelikle filmi genel olarak anlatmak istersem şu iki kelimeyi kullanırdım: Utanç verici. Eğer yazarının bir kadın olduğunu bilmesem kesinlikle bunu bir kadının yazdığına inanmazdım. Elbette film veya kitap büyük başarılar kazanmış olabilir fakat hemcinsinin bu kadar aşağılandığı bir kitabın onun elinden çıktığına inanamıyorum.

Genelde 12-16 yaş aralığında kişilerin çok sevdiği ve adeta taparcasına sevdikleri bu şeyler farkında olmasalar da onlara da çok kötü örnekler oluşturuyor. Fakat maalesef bunun farkında olan çok az kişi var. Kitaba veya filme söylenilen en ufak bir eleştiriyi bile kabul etmeyen severlerine ise bu konuyu anlatmak oldukça zor. Gözlerini ve diğer tüm duyu organlarını kapatmışlar, hiçbir mantıklı açıklamayı kabul etmek istemiyorlar. Özel günlerde, Kadınlar Günü’nde veya Anneler Günü’nde, paylaştıkları onca kadın hakları ile ilgili paylaşımların bu kitapla/filmle ne kadar çeliştiğini görseler kesinlikle şaşıracaklarına eminim.

Özgürlüklerini, haklarını savunan kişilerin bu kitabı nasıl onaylayıp, bu da yetmezmiş gibi kitaptaki olaylara özendiklerine dair açıklamayı hala bulabilmiş değilim. Ana karakterdeki kız kendi öz annesinin sözünü dinlemezken, peşine takıldığı bir oğlanın dediklerini koşulsuz yapıyor ve yapmadığında ise oğlanın ona davranış şekline sesini bile çıkarmıyor. Aksine bu hoşuna gidiyormuş gibi görünüyor fakat bunu kıza sorsanız bağıra bağıra “Ben özgürlüğüme düşkün bir kızım.” der.

Bir de filmde girilen saçma sapan tripler var. Nedense ana karakterdeki oğlan hep gizemli, hep kapüşonunun altında karanlıklarda dolaşan biri. Kızsa bütün uyarılara rağmen burnunun dikine dikip en sonunda kendisini kurtarması için oğlanı bekliyor. Yapma denileni üç saniye geçmeden yapan sonrasında ise hüngür hüngür ağlayan bir kızdan ne bekleyebiliriz ki? Üzerine bunları canlandıran kişilerin kötü oyunculukları eklenince ise bu hayli çekilmez oluyor.

Uzun lafın kısası kadını ezen, şiddete meyilli oğlanın kızın üzerinde uyguladığı -resmen- işkenceler ve kızın bunlardan duyduğu zevk anlatılıyor. Kitapları veya filmleri en ince ayrıntısına kadar arasanız bile aşkı hissedemeyeceğinize oldukça emin olduğum halde tür olarak romantik/aşk olarak gösteriliyor. Oldukça ironik ve gereksiz bir film olduğuna dair sizi temin edebilirim. Ne size ne de hayatınıza herhangi bir katkısı olmayacak.

(Visited 469 times, 1 visits today)