Koruyucu Meleğimiz

Annelerimiz her zaman koruyucumuz ve iyilik perilerimiz olmuşlardır. Her zaman bizim için en iyisinin olmasını istemişler ve bunun için ellerinden ne geliyorsa yapmaya çalışmışlardır. Her günlerini çocukları için onların hayatlarını nasıl daha güzel bir hala getiririm onları nasıl daha mutlu edebilirim diye düşünmekle geçirir ve bunun için sürekli çalışırlar. Bu süreç ise bizler onların karnındayken başlar ve yaşam boyu devam eder.

Bir anne ile bebeği arasındaki bağ bebek dünyaya gelmeden dokuz ay önce başlar ve sonsuza kadar sürecek bir sevginin temelleri atılmış olur. Dokuz aylık sürecin sonunda ise anne bebeğini kucağına alıp onu kokladığında bu kokunun tartışmasız dünyanın en güzel kokusu olduğunu ve bu kokuyu hiçbir şeye değişemeyeceğini bilir.

Annelerimiz bu andan sonra çocuğunu karşısına çıkacak her türlü kötülükten korumaya yaptığı yanlışların yanlış olduğunu belirtmekte ve onu doğru yola yönlendirmeye çalışmaktadır. Biz çocuklar ise bazen annelerimizin bazı konuları abarttığını düşünüp onlarla inatlaşırız. Ne var ki en sonunda hep hak verdiğimiz kişi annemiz olur. Her seferinde gider özür dileriz aynı hatayı bir daha tekrarlamayacağımıza söz veririz. Annemiz ise her defasında bizi affeder.

Dünyanın en mükemmel en güzel varlıklarıdır anneler. Bir anaokuluna gittiğimizde ve çocuklara dünyanın en güzel ve mükemmel kadını kim diye sorsak çocukların çoğunun verdiği cevap aynıdır. ‘’ Benim annem.’’ Çocukların gözünde anneleri asla ama asla hata yapmayan, en güzel, en mükemmel insandır. Çocuklar annelerine koşulsuz şartsız bir sevgi ve bağ ile bağlıdırlar. Zaten çocuk annesinden dayak yediği halde anne diye ağlayan değil midir?

Annelerimiz kimi zaman belli etmeseler bile bizim kılımıza zarar gelecek diye diken üstünde dururular. Biz hasta olduğumuzda hastanede başımızda sabaha kadar bekleyen yine annemiz değil midir? Biz iyileşene kadar işi ne olursa olsun ne kadar önemli olursa olsun izin alıp başımızda bekler.

Anneler her zaman çocukları karşısında dik durmaya mutlu gözükmeye çalışır. İçleri kan ağlasa bile. Çünkü anne bu durumu çocuğuna yansıttığında çocuğunun da üzüleceğini bilir bu yüzden söylememeyi ve belli etmemeyi tercih eder.

İnsanlar çocuklar büyüdüğünde annenin yükünün azalacağını sıkıntılarının geçeceğini söyler. Bence çok yanlış düşünüyorlar. Annenin gerektiği zamanlarda anne evde olamayacağı için bakıcı bulmak zorundadır. Kimi zaman bulunan bakıcılar annenin hiç İçine sinmese de çocuğunun maalesef bakıcıya emanet etmek zorundadır ve çocuğunu bakıcıyla bırakıp işe gittikten sonra eve dönene kadar aklı hep çocuğundadır. Acaba bakıcı zamanında yemeğini yedirdi mi? Acaba uyku saatini kaçırdı mı? Ya bakıcı uyuyup kaldıysa? Ya çocuğum ağlıyorsa ve bakıcı onu sakinleştiremiyorsa?… Gibi birçok düşünce gün boyu aklında döner durur.

Çocuk büyüdüğünde ise daha farklı sorunlar karşısına çıkar. Eğitim hayatı, ergenlik dönemi, arkadaşları ile olan ilişkisi askerliği, düğünü… ve daha nicesi. Bir annenin oğlunun askere gittiğinde anne diken üstündedir. Acaba başına bir şey geldi mi? Gittiği yerde bir sıkıntısı var mı?… Aynı durum bir annenin evladının düğünü için de geçerlidir. Annenin duygu dünyasının en karışık olduğu günlerden biridir. Hem çok mutludur çocuğu da yuva kurup mutlu olmasını istediği için hem de çok üzgündür çünkü yıllarca besleyip büyüttüğü göz bebeği gibi baktığı her türlü kötülükten koruduğu çocuğu artık onunla birlikte olamayacaktır. Aynı zamanda aklında bir sürü şüphe varır. Acaba çocuğumu rahat ettirebilecek mi? Ona benim baktığım gibi bakabilecek mi? Onun canını acıtacak mı? Onu her türlü kötülükten koruyacak mı?…

 

Bütün anneler başımızın üstünde taşınmalıdır. Çünkü anneler dünyanın en kutsal varlıklarıdır. Peygamberimizin dediği gibi ‘’ Cennet anların ayakları altınladır.’’ Bütün annelerin anneler günü kutlu olsun.

 

(Visited 137 times, 1 visits today)