İki yıldızın hikayesi iki yabancının hikayesinden farksızdır. Nasıl iki yıldız birbirine çok yakın gözüküp de aralarında milyonlarca kilometreyi barındırabiliyorsa; iki yabancı arasında da aynı ilişkiye rastlanılır.
Ben, sizlere on binlerce yabancı arasından Aeneas ve Dido yıldızlarının hikayesini anlatacağım. Dido, Aeneas’a kıyasla daha canlı ve daha parlaktı; insanların gözlerini kamaştırmaya yetecek bir güzellikle etrafına ışık saçıyordu. Bahsettiğim öyle bir ışıktır ki on binlerce yıldız kaybolsa ve sadece Dido kalsa ulu ortada; ölümlülerin karanlık gecesini aydınlık gündüze çevirmeye gücü yeterdi. Aeneas, güzellikten çok kendince şöhret ve güç sahibiydi, gücü ile dağları yerinden oynatır; geceleri parçalar, gündüzlere dönüştürürdü. Güzellik peşinde değildi Aeneas, hiçbir zaman da olmamıştı, gücün olduğu yerde bitmeyi ise kendisine görev bilirdi.
Aeneas ölümlülerin dünyasında şanına şan katmayı seçerken bazı zamanlar gözü çarpardı engin göklere, bu parlaklığı kimin, neyin saçtığına merak salardı. Ölümlülerin dünyasında sahiplendiği güç ile bu merakının peşinde koşma ihtiyacı hiçbir zaman gütmedi. Dido ise çayırlarda uzanan insanların gözlerini kamaştırırken kalan bir canlının ilgisini çekemediğinden yakınmaya ve kendi parlaklığından şüphe duymaya başladı; parlaklığını arttırsa bile beyhude, hiçbir eylem yaramadı Aeneas’ın ilgisini çekmeye. Yıldızların birbirini kovaladığı seneler geçmek bilmedi Dido için, çünkü Dünya üzerinde kalan bir çift gözün, Aeneas’ın gözlerinin, dikkatini çekememesini kendisine bir türlü yediremedi.
Aydınlığın gökyüzünden eksilmediği son gecede, Dido karar verdi Aeneas’ı tanımak için Dünya’ya kısa bir yolculuk gerçekleştirmeye. Dido ayrıldığı vakit gökyüzünün en parlak konumundan, aydınlık geceler zifiri karanlığa dönüştü; beraberinde insanları da dehşete düşürdü. Aeneas, sahip olduğu güç ile insanları hâlâ arzu ettiği kadar dehşete düşüremezken bir yıldızın eksilmesinin insanları, kendisinin binlerce hareketinden çok daha fazla dehşete düşürmesine dayanamadı. Bu nedenle hesap sormak istedi Dido’ya, Dido’nun Aeneas’a hesap sormak istediği edanın tam zıttıyla. Karşılaştılar öfke ve sevdanın toplandığı bir tepede: Dido, Aeneas’ın gözlerini hayal etmişti onlarca yalnız gece, Aeneas ise mahvetmek istemişti Dido’nun parlak gözlerini sadece bir gecede. Buluştukları vakit, Aeneas bu güzelliğin kendisinden etkilenmişti lakin güce olan aşkı Dido’ya besleyebileceği sevgiyi aşıyordu, bu nedenle güzel yıldızın onca manidar bakışlarını hiçe saydı hiç tereddüt etmeden. Dido denedi yaklaşmayı, Aeneas ise ağzından çıkan beş kelime ile sapladı Dido’yu olduğu yere; Dido’nun o parlak gözlerinden akan gözyaşları bile düştüğü yeri aydınlatırken nasıl Aeneas’ın kalbini aydınlatamamıştı? Belki aydınlatmıştır o kapkara kalbi ancak Aeneas bunu görebilmek için fazla kördür. Dido’nun son nefesiyle milyonlarca aydınlık gece sonsuza kadar karanlığa mahkûm kalmaya yemin etti.
Dido’nun Aeneas’a olan hayranlığının nedeni Aeneas’ın sahip olduğu güç değildi, Dido’ya hiç tanıdık gelmeyen ilgisizlik ve meraktı. Dido’nun Aeneas tarafından karanlık içinde öldürülmesinin nedeni ise Aeneas’ın Dido’yu sevmemesi değil, Dido’nun Aeneas ve ölümlüler üzerinde sahip olduğu yüce, aydınlık güce olan kıskançlığıydı. Dido’nun aydınlık gözlerinin feri sönse bile, görmeye devam etti Aeneas’ı hayal ettiği o yumuşak kalp ile. Öyle körkütük sadık bir köledir ki Dido’nun sevgisi, Aeneas’ı kötü göremedi o bin kötülük yapsa bile. Biter bu iki yabancının öyküsü; gecelerin sevda uğruna gündüz olmaktan vazgeçmesiyle.