Korkma!

Tüm yaşadıklarına, çektiği acılara rağmen asla isyan etmeyen Mehmet Akif, içinde kopan fırtınaları kalemiyle dile getiren çok özel  bir insan. Bir şair, bir baba,ve bir öğretmen; hayatını hangi koşullar altına yaşamış olursa olsun başını dik tutmaktan asla vazgeçmeyen bir Türk evladıdır. Onu Mehmet Akif yapan mısralarında kendi sesimizi duyabiliyor olmamızdır.

Kalemi adeta konuşuyordu , yalnızlık onu pençelerine alıp acı acı kendini hissettirdiğinde, ”Nerede yaranım?” diyorken ben bülend avaz ile,”Nerede yaranım?” diyor vadi, beyabankuhsar. Dostlarını arıyordu Mehmet Akif her mısrasında. Ama yanıtı veren onlar olmuyordu. Soruları kendine büyük bir hüzünle geri dönse de. yakınmıyordu. Çünkü her sözcüğü onun tercümanı oluyordu.

Onun ”Seyfi Baba”sı, ”Bülbül”ü vardı. Biri hasta yatağında, diğeri ”zümrüd tahtında bir semavi saltanat kurdu.” İkisi de Mehmet Akif’ten doğdu. Seyfi Baba’nın yüzünü görünce ”Sürme çekmiş gibi nur indi mumun kör gözüne!” Bülbül içinse”Cihanın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun.” yorumlarını getiren Mehmet Akif, bu karakterlere de kendi deneyimlerinin sonucunda hayat verdi.

Mehmet Akif vatan aşkı dışında her duygusunu içinde yaşıyordu. Bulunduğu acımasız yıllar onun memleket sevdasını körüklüyordu. Akif’in Türkçe öğretmeni Kadri Efendi ”hürriyetperver” aydınlarındandı. Dolayısıyla Mehmet Akif’in yüreğine bu ateşi düşüren de ilk o olmuştu.

Zaman ilerledi; Mehmet Akif güreş öğrendi, at biniyor ve yüzüyordu. Yaşadığı dönemin kanaatlerinin bulunduğu divan şiirleri yazıyordu. Birincilikle mezun olduktan sonra Fransızcasını geliştirdi ve altı ayda Kur’an’ı ezberleyerek hafız oldu. Çeşitli dergi ve gazetelerde gazelleri ve şiirleri yayımlanıyordu. Çok çeşitli işlerde çalıştı ve bu sırada gözlem yeteneği sayesinde halkı tanıma şansı oldu. Bu durumu şiirlerine yansıtıyor ve insanların kalbine işleyebiliyordu. Şiirleri gazete ve dergilerde yayımlanmaya devam ediyordu. Vatanı için türlü türlü çalışmalarda bulundu. Mısır ve Medine’ye iki aylık bir yolculuk yaptı ve sonrasında İstanbul’a döndü. Kurtuluş Savaşı sırasında farklı farklı yerlerde çeşitli hutbeler vererek halkı bilinçlendirdi. Sonrasında İstanbul’a dönerek çalışmalarına devam etti. Çetin geçen Kurtuluş Savaşı’nda Türk halkının bir dayanağa, güçlü bir morale ihtiyacı vardı. Bunun üzerine  Milli Eğitim Bakanlığı ”milli marş” yarışması düzenleyerek kazanan şaire 500 lira verileceğini duyurdu. Uygun bir marş bulunulamadığı için süre uzatıldı. Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey, Mehmet Akif’e teklifte bulundu. Fakat o ülkem için ucunda para olan bir yarışmaya girmem diyerek yanıtladı. Hamdullah Bey de kazanırsa ödülün bağışlanacağını söyleyerek onu ikna etti ve Mehmet Akif’in kaleminde kılıç kadar keskin fakat herkesin yüreğine dokunan o mısralar döküldü. ”Korkma” dedi, korkmadılar ”sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak!” dedi, sönmedi… Defalarca okunup ayakta dinlenen bu marş, 12 Mart günü milli marşımız olarak seçildi.Mehmet Akif, İstiklal Marşı’nı Safahat kitabına koymamıştır. Sebebini ise ”O benim değil, Türk milletinindir.” diye açıklamıştır.

Milli marşımız, İstiklal Marşı’nın şairi Mehmet Akif Ersoy; hayatını güçlükler içinde geçirdi ve ülkesine böyle bir armağan bırakıp 27 Aralık 1936 tarihinde İstabul’da vefat etmiştir.

  • Yaran: Dostlar
  • Bülend avaz: Yüksek ses
  • Beyaban: Kır, çöl
  • Kuhsar: Dağlık
  • Semavi : Göksel, Tanrısal

Kaynakça:

  • Safahat kitabı(Mehmet Akif Ersoy)
  • Türk Dil Kurumu
(Visited 64 times, 1 visits today)