Sabah uyandım, anneme günaydın dedim ve okula doğru yola çıktım. Yolda dayımı gördüm ama birbirimize bir selam bile vermedik. Okula vardığımda ders işleniyordu. Öğretmenimden özür dileyip yerime oturdum. Dersi, sınıftaki hiç kimse tek kelime etmeden bitirdik.
Teneffüste herkes öğretmenin sınıftan çıkmasını bekledi. Öğretmen çıktıktan sonra, sınıfta bulunan herkes kendi köşesine çekildi. Bazıları kitap okuyordu, bazıları resim çiziyor ya da etkinlik yapıyordu. Ancak bunları yaparken hiç mutlu görünmüyorlardı. Herkes sessiz ve sakin bir şekilde işine odaklanmıştı. Erkekler sınıfta koşuşturmuyor, konuşmuyorlardı.
Öğle yemeği saatine geldiğimizde, öğrenciler yemekhaneye gitmek için koşturmaya başladılar. Ancak yemek sırasında bile sadece sırada öne geçenlerle küçük tartışmalar yaşanıyordu. Yemekhaneden sınıfa dönenler yine kendi başlarına bir şeylerle uğraşıyorlardı, fakat kimse birbirine tek kelime etmiyordu.
Okul bittiğinde, annem beni almaya geldi. Eve giderken bana ne yemek istediğimi sordu, ben de söyledim. Ancak, ne annem bir şey dedi ne de ben. Eve vardığımızda yemek masasında da aynı sessizlik devam etti. Bir kelime bile konuşmadık. Sanki aramızdaki bağ tamamen kopmuş gibiydi.
O gün sınıfta erkeklerin bile konuşmaması hiç normal değildi. Herkesin duygusal bağları kopmuştu sanki. Ne öğrenciler ne de öğretmenler birbirleriyle konuşuyordu. Araları yakın olan öğretmenler bile artık iletişim kurmuyorlardı. Bu sessiz ve iletişimsiz dünya bana dayanılmaz derecede sıkıcı gelmişti. Eski dünyayı, o sıcak ve ilgi dolu dünyayı geri istiyordum.
Sonra annemin sesiyle uyandım. Beni yanağımdan öptü ve kahvaltıya çağırdı. Neyse ki her şey sadece bir rüyaydı…