Konfor, biz insanların tüm tarihsel süreçte erişebilmek için peşinden koşup
durduğu bir kavramdır. Sırf konfora kavuşabilmek için mağaraları terk edip
güvenli evler inşa etmiş, o evlere su kanallarından su çekmiş ve hatta barajlar inşa
etmiştir atalarımız; kışın yemeğe rahatça erişebilmek için tahıl depoları inşa etmiş
ve sonra bunları korumak için güvenlik tedbirleri almışlardır… Tüm bunlar elbette ki
büyük çabaların oluşumlarıdır. Bu yüzden kalıcı konfora erişebilmek için öncelikle
var olan konfor alanını terk etmek gereklidir. İster milattan önce olsun, ister yirmi
birinci yüzyılda…
Türk Dil Kurumuna göre “konfor” kelimesi “ günlük hayatı kolaylaştıran
maddi rahatlık” anlamına gelmektedir ve dilimize Fransızcadan geçmiştir. “Konfor
alanı” ise kişinin kendini iyi, rahat ve güvende hissettiği bir alanı niteler. Konfor
alanı kavramı bize ilk etapta olumlu bir anlama sahip bir niteleme olarak görünse de
aynı zamanda bireylerin kendi hayat yollarında ilerlerken konforun getireceği
rahata kapılarak tembelleşebilecekleri olumsuz bir duruma da işaret etmektedir.
Kavram bu olumsuz anlamını, özellikle kalıcı bir konfor haline erişmeden -ki böyle
bir kalıcı konfor halinin gerçekliği de şüphelidir- kendini rahatlığın kollarına
bırakmış olan gençler düşünüldüğünde kazanır.
Bu hayatta kendimizi gerçekleştirebilmek için belirli fedakarlıklar ve çabalar
göstermemiz gereklidir. Özellikle günümüzde zamanın hızlı bir şekilde geçtiği
modern dünyada konfor alanına kapılmak demek pek çok şeyi kaçırmaya
başladığımız anlamına gelir. Gündelik hayatın akışında kaçırdığımız şeyleri birden
bire fark edemezsek bile, yıllar sonra bunun ne kadar büyük bir kayıp olduğunu
anlayacak olmak büyük pişmanlıklar yaratabilir. Sayılan bu nedenlerden ötürü,
hayatta kalıcı ve tatmin edici kazanımlar elde etmek istiyorsak konfor alanımızı terk
etmemiz, planlı ve çok çalışarak yeni deneyimleri kucaklamamız ve bunu istikrarlı
bir ilerleme haline dönüştürmemiz gerekmektedir. Zaten başarı da ancak bu şekilde
sürdürülebilir kılınır. Atasözümüzde geçtiği gibi “İşleyen demir pas tutmaz.”.
Örneğin; en büyük hayali dünyayı gezmek olan birini düşünelim. Bu kişinin bu
hayalini gerçekleştirebilmesi için öncelikle İngilizce olmak üzere yabancı dillere
yetkinlik kazanması gerekmektedir. Çünkü bu çıkmak istediği serüvende işlerini
oldukça kolaylaştıracaktır. Bunun için disiplinli bir çalışma performansı göstermesi
gerekmektedir ve eğer bunu sağlamayı başarırsa hayaline bir adım daha
yaklaşacaktır. Diğer taraftan oturduğu yerde , “Ben dünyayı gezmek istiyorum.”
diyerek hiçbir çaba sarf etmeyen birisi olduğu yerde kalmaya devam edecektir.
Çünkü konfor alanından vazgeçip herhangi bir çalışma yapmamış ve çaba sarf
etmemiştir. Bu kişinin kendisine ve geleceğine kendi elleriyle yaptığı bir kötülük
halini alır.
Sonuç olarak hepimiz sınırlı bir zamana sahip olan canlılarız ve bu zaman
diliminde pek çok amacımızı veya hayalimizi gerçekleştirme şansımız var.
Ömrümüzün sonlarına vardığımızda geriye dönük olarak düşünürken herhangi bir
pişmanlık ya da “keşke”mizin olmaması için bugünden başlayarak harekete
geçmemiz ve çaba göstermemiz gerekir. Yaşam konfor alanı terk edilince anlamlı bir
hal alır.