“Komşum bir katil” adında bir çizgi romanım vardı küçükken. Hep merak etmiştim böyle bir şey gerçekten olabilir mi diye ta ki dün geceki olaya kadar. Saat gece iki buçuktu, yatağımda uzanıyordum ve garip bir koku aldım. Her zamanki lağımdan geldiğini düşündüm ilk ama bu sefer koku biraz daha farklıydı ve tuvalet yerine dışardan geliyordu. Ayağa kalktım ve dışarıdan sesler duydum. Keşke her zamanki gibi beni ilgilendirmez deyip yatağıma geri dönseydim. Eğer öyle yapsaydım komşumu kanlar içinde bir beden taşırken görmezdim kapı deliğinden baktığımda. Korkmuş gözlerle bakmaya devam ederken komşumun gözleri bir anda bana çevrildi. Hemen eğildim, nefes alamaz hale gelmiştim, kalbim aşırı hızlı atıyordu. Hayatımda ilk kez bu kadar korkmuştum sanırım. Ayağa kalkmak için uğraşırken komşumun kapısının kapanışını duydum. Hemen ayağa fırladım ve telefonuma koştum. Şifremi girerken telefonumun şarjı bitti. Ne yapacağımı şaşırmıştım cidden. Şarja takmak için uğraşırken şarj aletini kırdım. Kapıma döndüm ve yavaşça yürümeye başladım ama içimden bir his kapının önünde biri olduğunu söylüyordu bu yüzden durdum ve bekledim. Bu karar büyük ihtimal hayatımı kurtarmıştı çünkü iki dakika kadar sonra kapısının açılıp kapandığını duydum. Tuvalete gittim ve elimi yüzümü yıkadım. Sonrasında yatağıma geçtim. Kol saatime baktım, üçe çeyrek vardı. Aklımdan çıkmıyordu o görüntü özellikle debi anda bana bakışı. Fark etti mi beni acaba diye düşünürken uyumuş kalmışım.
Şu an saat öğlen bir. Elime geçeni giydim ve tam binadan çıkacakken komşumu gördüm. Bana bakıp gülümsedi ve iyi günler dedi. Dona kaldım ve o da kendine bir şarkı mırıldanarak merdivenlerden çıktı. Tüylerim kalktı, nasıl birini öldürüp böyle neşeli olabiliyordu ki? Düşüncelerime daldığımı fark ettim ve koşarak taksi durağına gittim. Kaybedecek vaktim yoktu. Bir taksi geldi ve söyleyişimle beni karakola götürdü. İçeri daldım ve gördüğüm ilk boş masaya koştum. ” Komşum birini öldürdü!” ağzımdan çıkan ilk cümle oldu. Herkes bana bakıyordu ve polisler şaşırmıştı. İfademi aldılar ama bana inanmadıkları belliydi çünkü ne komşumun adını biliyordum ne de öldürülen kişiyi. Elimde de bir kanıt yoktu veya kayıp bir insan ihbarı verilmemişti. Olay esnasında neden aramadığımın nedeni cidden klişeydi. Fısıldaşmalar başladı ve benim ifademi alan polis böyle şakaların ciddi sonuçları olduğunu ve bir daha onları böyle şeylerle rahatsız etmememi söyledi. Utancımdan kızarmıştım ve aşırı sinirliydim. Oradan çıktım ve arkadaşımın kafesine yürümeye başladım. Onlara da hak veriyordum aslında. Bu mahalle sakin bir yer, bir öldürmene de bir kaçırma olayı dört yıldır yaşanmadı. Düzgün bir açıklamada yapamadım ama pes etmeyeceğim, okuduğum çizgi romanda ana karakter katil ile bitiyordu, ben ise o katili bitireceğim. Tam plan yaparken tanıdık bir ses önüne bak diye bağırdı. Kafamı kaldırdım ve şaşkın bir şekilde bana bakan Yonca’yı gördüm. “Aa deha, sen miydin? ”dedi ve selamlaştık. Sonra niye dışarda olduğunu sordum. Kafenin pazarları kapalı olduğunu ve temizlik için kafeye malzeme getirdiğini söyledi. “Unuttun mu yoksa? ”diye sordu. Bugünlerde kafamın karışık olduğunu söyledim. “Umarım ödevlerini unutmuyorsun. ” Dedi ama unuttuğum yüzümden belli oluyordu. Bana biraz kızdı ve eve gitmemi söyledi. Reddedemedim. O elindeki poşetlerle kafesine giderken ben de taksi durağına doğru yola koyuldum. Sonrasında komşumu yoncanın yanına giderken gördüm. Elindeki poşetleri aldı ve onla birlikte kafesine doğru gitmeye başladı. Tam yanlarına gidecektim ki komşum eğer yoncayı tanıdığımı öğrenirse başına kötü bir şeyler gelebileceği aklıma geldi. Yarın okul çıkışı ilk işim yoncayı ziyaret etmek ve ona o iğrenç adamı nereden tanıdığını sormak olacaktı. Peki ya nasıl kanıt bulabilirim ki? Evine girecek halım yok ya, ya da, ya varsa? Şu an o evinde değil ve gelmesine de daha var gibi gözüküyor. Taksi durağına vardım bile. Şansımı denemekten zarar gelmez. Evinde illa bir kanıt vardır diye düşünürken eve varmıştım bile. Hemen merdivenlerden birinci kata çıktım ve saate baktım, saat iki kırka geliyordu. kendime on beş dakika süre verdim ve babamın bana öğrettiği kart numarasıyla kapısını rahatça açtım. İki adım attıktan sonra dün geceki o garip kokuyu aldım. İşte kanıtım! İşte o polislere göstereceğim şey! Öldürdüğü o masum insanın parmakları? Neden parmakları mutfakta ki kanlar içinde olan lavaboda ki? Neyse sorgulayacak fazla vaktim yok, sonuçta bu da bir kanıt. Ne kadar iğrenç olsa da. Parmaklardan birini aldım ve bir not fark ettim lavabonun içinde. “Bu kadar cesur olacağını düşünmemiştim. ” Yazıyordu. Tuzağa düştüğümü anladım. Oradan tam uzaklaşacakken omzuma bir el dokundu. Dona kaldım. Elimdeki parmak yere düştü. “O parmak bana lazımdı, böyle yere atmak biraz kabaca değil mi? ” Tüylerim diken diken olmuştu. Kaçmak için etrafa bakınıyordum ama korkudan kafamı dahi hareket ettiremiyordum. “Bu kadar korkacak ne var ki?” deyip güldü. Ah hiçbir şey, sadece bir katil şu an adam öldürdüğü eliyle omzumu tutuyor. Nasıl korkmamamı bekliyordu ki!? Bir anda hatırladım ki kapı sesi duymadım. O zaman kaçmak için bir yolum vardı. Omzumdaki elini tutup dirseğimle karnına vursam ondan kaçabilirdim! Tabii titremeyi kesersem derken kafasını diğer omzuma koydu. “Her ne düşünüyorsan boş ver, kapı kilidini değiştirdim ses yapmıyor artık. Yani boş heveslere kapılma, kapı kilitli. ” dedi. Kafasını omzuma koyduğu için o sinir bozucu sırıtışını görebiliyordum artık. Sessiz bir tonda “neden? ” Diye sordum. Sırıtışı gitti ve “Asıl sen neden seni ilgilendirmeyen konulara karışıyorsun? ” dedi ve bana baktı. “Beni öldürecek misin? ” diye sordum. Gözlerim dolmaya başlamıştı, ölmek istemiyorum! Gülümsedi ve cebinden bir bıçak çıkardı. Önüme geçti ve bıçağı bana doğrulttu. Sanırım sonum buydu. “Zihnini okuyamadığım ilk kişisin o yüzden şimdilik hayır. ” dedi ve bıçağını geri cebine koydu. Zihin okumak mı? Harika bir bu eksikti. Zihin okuyabilen bir katil. Bekle, buna niye inanıyım ki? Ama beni hâlâ öldürmedi. Kafam çok karışık. “Cidden şu an aklından ne geçiyor aşırı merak ediyorum. ” diyip beni yere düşürdü. Yerdeki o iğrenç kana bulandı pantolonum. Hemen geri çekildim. Kafamı kaldırdığımda tezgahın yanındaki sopayı aldığını fark ettim. “İyi uykular. ” beni bayıltmadan önce duyduğum son şeylerdi. Uyandığımda beni bağladığını fark ettim. Tek bir kapı hariç girişi-çıkışı olmayan ve beni bağladığı sandalye hariç mobilyası olmayan bir odada kilitli kalmıştım. Gerçekten öleceğim yerin daha adını bile bilmediğim komşumun evi olacağı aklımdan bile geçmezdi. Saatimi çıkarmadığını fark ettim, gece on bire geliyordu saat. Nerede yanlış gittim ki? İlk kez ödevimi yapmaktan iyidir diyemeyeceğim bir durum bu. Ayak sesleri duydum ve uyuyormuş taklidi yaptım belki bir bilgi alırım diye. Kapıyı açtı ve bana doğru yürüdü. Tam önümde duruyordu şu an. Kafamı tuttu ve sarsıldığım için gözlerimi açtım. Üzerine kan bulaşmıştı ve yine o iğrenç gülüşü ile bana bakıyordu.
“Demek uyanıktın.” deyip uzaklaştı ve arkasına döndü. Bir anda havası değişti ve “seni kim gönderdi?” diye sordu. “Ne demek istiyorsun? dedim. Hiç bir şey anlamadım, biri gönderdi mi? Birileri onu mu kovalıyordu ki acaba da aklına ilk bu geldi? Cidden başımdan büyük bir işe karışmıştım. Zaten üzerime sinen kan kokusundan kusacak gibiydim, bir de bu çıktı şimdi. “Cidden bu kadar klişe bir cevap beklemiyordum.” deyip iç çekindi. Önüne döndü ve bana baktı. Bir anda bana tokat attı, bana babam bile bu kadar sert vurmamıştı. “Alay etmeyi kes, geçmişini çoktan taradım tüm hayatını biliyorum. Cidden uğraşmışsın bu kadar kusursuz bir yalana ama beni kandıramazsın. Şimdi söyle, seni kim gönderdi!?” Ses tonundan kızgın olduğu belliydi. Hala zihin okumayı anlamamıştım, beklide zihnini okuyamadığı bir grup vardır ve onlar bu katilin peşindedir? Ama zihnini okuyamadığım ilik kişisin dedi? Gerçekten keşke bir kere olsa adıma uy samda bağlantı kurabilsem. “Ahh vazgeç. Fazla zamanım yok zaten” deyip ağzımı bantladı ve odadan çıktı. Kapıyı eğer açık bırakırsa sandalye ile zıplayarak mutfağa gidebilir ve oradan bir bıçak ile elimi çözebilirdim! Tabi evden çıkarsa. Ayak sesleri odaya yaklaştı ve tabii ki kapıyı kapattı. Gerçekten hiç bir olanak tanımıyordu kaçmam için. Saate baktım ve saat on bir buçuğa gelmişti. Daha pazartesi bile olmamıştı. On dakika kadar sonra evin kapısından ses geldi. Biri zorla eve girmeye çalışıyordu sanırım. Ama neden ki? Kapı açıldı ve ayak sesleri gelmeye başladı. Giren kişiden ses yoktu, ayak sesleri hariç. Polis olmasının imkanı yoktu o yüzden sustum. O katil yakında eve gelecekti büyük ihtimal, bir kişinin daha ölmesini istemiyordum. Bağırmaya çalıştım ama ağzımdaki bantlar izin vermedi. Sandalyeyi düşürmezsem beni duyma olasılığı yok gibi gözüküyordu. Eğer birine öleceksem komşumdansa bu kişiye ölmeyi tercih ederim. Sandalyeyi düşürdüm ve düşürdüğüm gibi ayak sesleri hızla odanın kapısının önüne geldi. “Orada biri var mı?” diye sordu. Üst komşumun sesine benziyordu sesi. Belki de oda benim gördüklerimi görmüştü! “Mmh-mpmh!” diye bir ses çıkardım, bantlardan dolayı konuşamıyordum ama duymuş olması gerekirdi. “Deha sen misin? Ben üst komşun Ali. Seni buraya girerken gördüm ve çıkmayınca endişelendim, bu adama güvenmiyorum.” dedi. “Hhmh!” şeklinde bir ses daha çıkardım, artık ağzımın bağlı olduğunu anlar ve odaya girer umarım. “Dediklerini anlamıyorum, odaya gireceğim bekle.” dedi ve kapıyı açmaya uğraştı. Aşırı gerildim, umarım komşum uzun bir süre gelmez. İçimde kötü bir his var. Bir kaç dakika sonra kapıyı açmayı başardı ama açtığı gibi komşumu arkasında gülümserken gördüm. Benim korkmuş gözlerimi görünce “bir şey mi oldu?” diye sordu. “Hhhh!!mm-hhh!!” Lanet olsun, dön arkanı! Bana bakmaya devam etti ve kafa hareketlerim ile arkasına döndü. Döndüğü gibi komşumun bıçağı boynunu kesti. Meğerki boynuna yaslamıştı bıçağı. Deli gibi çığlık attı, ama komşum çabuk davrandı ve onu susturdu. Nefret ediyorum kendimden. Keşke ses yapmasaydım ilk baştan, o zaman ölmezdi Ali. Göz yaşlarımı tutamadım. Komşum bana doğru yürüdü ve yüzümü tuttu. “Niye ağlıyorsun? O adam aptalın teki, onun için üzülme.” dedi ve sandalyemi kaldırdı. Ağzımın bandını açtığı gibi kustum. “Ah cidden mi? Bana daha fazla iş çıkartmak zorunda mıydın?” dedi. Keşke ışınlanabilsem. “Senden tiksiniyorum, adam öldürmek bu kadar kolay mı senin için!?” dedim kendime hakim olamayıp. “Evet, senin için kolay mıydı peki?” dedi gülerek. Öğrenmiş olma ihtimali yoktu, dimi? “Ne demek istiyorsun?” diye sordum, öğrenmiş olamazdı. ”Sen gayet iyi biliyorsun.” dedi ve odadan çıktı. Hayır inanmıyorum öğrendiğine. Bir kere öldürmek bile sayılmazdı o, kendimi koruyordum sadece! O dört yıl önceydi ve benim öldürmediğim geçiyordu her yerde. Babam annemi vurdu ve sıra bana geldiğinde silahını alıp onu vurdum, yani sadece kendimi koruyordum. Ahh neyse niye uzatıyorum ki? O bir seri katil, kendini düşünsün ilk. Odaya geri girdi ve yerde yatan Ali’yi kaldırdı. Odadan onu çıkardı ve bir yere bırakıp geri geldi elinde temizlik malzemeleri ile. Yerdeki kanı temizledi ve hiç bir şey demeden gitti. Duvarlar biraz daha ince olsa bağırırdım ama Ali’yi duymayan kişinin beni duyma ihtimali yoktu o yüzden bağırmadım. Burada olan her şey bir kanıt. Yonca yarın onu ziyaret etmediğim için ve bir şey yazmadığım için illa ki polislere ihbar edecekti. Ne olursa olsun en azından üç gün bu cehennemde yaşamam gerek. Odaya geri geldi elinde bir bardak su ve kova ile. “Ağzını çalkala sonrada tükür, ağız kokusundan hiç hoşlanmam.” dedi ve bardağı ağzıma yasladı. Kafamı çevirdim. “Bence beni zorlama, ne yapacağım belli olmaz.” Bunu dedikten sonra tedirgin oldum o yüzden ağzımı çalkalayıp tükürdüm. Aferin deyip odayı tekrardan terk etti, geri geldiğinde elinde tekrardan temizlik malzemeleri vardı. Kustuğum yeri temizledi ve tekrardan terk etti. Bu nasıl bir kafa hiç anlamıyorum. Acıktım, acaba yemek için sorsam mı? Delirdim mi ben, yemek için sormak mı? Gerçekten git gide garipleşiyorum. Kendimle çelişmeyi bıraksam çok iyi olacak. Lütfen yonca, eve vardığım mesajını atmadım sana daha. Lütfen fark et bir şeylerin yanlış gittiğini! Ne kadar hızlı edersen o kadar hızlı bu katil durdurulur. Saat on ikiyi geçmiş bile. Uyusam iyi olur, zaten açlıktan enerjim yok. Tam uyuyacakken odaya girdi ve iplerimi çözdü. “Sakın kaçmaya çalışma, tabi eğer kolunu kırmamı istemiyorsan.” deyip beni mutfağa götürdü. Masaya oturttu ve bir kase çorba koydu. “Aç değilim” dedim. Onun elinden yemek yemektense ölmeyi tercih ederdim. Bana baktı ve kaseyi önüne çekti. “Senin için koymamıştım, sana iyi davranacağımı mı sandın?” deyip yemeye başladı. “Beni o zaman buraya niye getirdin?” dedim. “Canım istemiş olamaz mı?” dedi ve gülümseyerek yemeye devam etti. Acaba kaçabilir miydim? Ama kaçamazsam kolumu kıracaktı. Hayır beklemem gerek, Yonca nasılsa fark edecek. “Uykun var gibi duruyor. Söyle bana, sandalyede bağlı uyumak mı istersin yoksa yerde bağlı olmadan yatmak mı? Kapı kilitli olacak ve odada bir kamera var. Kaçmayı düşüneyim deme sakın.” deyip bana baktı. Yerde yatmayı seçtim. Bağlı olmak kadar kötü bir şey yok, zaten daha kaçmayacağım o yüzden ne kadar iyi geçerse burada ki sürem o kadar iyi olur. Odaya geri götürdü beni ve o soğuk yere yatmamı söyledi, kabul ettim. Sabah oldu ve saat on biri on geçiyordu. Bu gün pazartesi o yüzden okul da fark edecektir yokluğumu. Ayağa kalktım ve biraz dolandım odanın içinde. Kapının yanında bir not olduğunu fark ettim. “Dışarı çıktım.” yazıyordu. Büyük ihtimal dün yoncayla sadece çarpışan biri olduğumu zannetti. Çok iyi! Yonca illaki sorar nerde yaşadığını, belki de çoktan biliyordur? Yonca tek umudum. Peki şimdi ne yapacağım? Biraz daha uyusam çok iyi olacak.
Uyandığımda saat birdi. Evde insan sesleri vardı. O katilin sesi ve…Yoncanın sesi? Yonca buraya mı geldi!? Ses çıkartmasam daha iyi olacak, Ali’ye olanlar Yonca’nın da başına gelmemeli. Konuşmalarını duyabiliyorum azda olsa. Bir şey dediler ve gülüştüler sonrasında bir sessizlik oluştu. “Neden polisi aradın?” diye sordu komşum. Çok açık duyabildim bunu. “Polis mi? Neyden bahsediyorsun?” diye sordu Yonca. Biliyordum! Fark etmesi zaman almazdı Yonca’nın! O zeki biri, iyi ki güvendim ona, yoksa şimdiye ölmüştüm. “Şaka yapıyorum sadece” deyip güldü komşum. Umarım polis acele eder. “Çok ciddi söyledin, korkmadım değil bir an.” deyip güldü Yonca da. “Tuvalete gitmem lazım.” dedi sonra Yonca. “Gitmeden önce içeceğini bitir istersen, sonra soğuyunca güzel olmuyor.” dedi komşum. Yonca kabul etmiş olmalı ki bir ses gelmedi. Sonrasında “ağk!” diye bir ses geldi. Yonca’nın sesiydi bu! Ağlama sesleri takip etti devamında. “Ah pardon uyarmayı unuttum, içine jilet düşürmüştüm.” dedi komşum kahkaha atarak. “Yonca!” diye bağırdım ve kapıya vurmaya başladım. “Yonca gerçekten de seni çok önemsiyor, senin için evime kadar geldi! Tek problem zihnini okuyabildiğimi bilmiyordu.” dedi ve yere düşme sesi geldi. “Ah pardon tekrardan, bıçağın sana geleceğini düşünmemiştim.” diye güldü, psikopat herif! Olduğum odanın kapısını açtı ve koşarak Yonca’nın yanına gittim. Ağlamama hakim olamıyordum, çocukluktan beri ablam olarak gördüğüm kişi benim yüzümden öldü! “Sen delirmişsin! Ne istiyorsun bu insanlardan!?” dedim bağırarak. “Kes, bunların hepsi senin suçun biliyorsun dimi?” dedi ve montunu giydi. “Nereye gidiyorsun!?” diye bağırdım ve arkasını döndü, elinde Yonca’yı öldürdüğü bıçak vardı. Tezgahtan bir bıçak aldım hızlıca. “Ne demek oluyor bu şimdi? Benle kavga mı edeceksin?” dedi gülümseyerek. “Bir yere gidemezsin.” dedim göz yaşlarımı silip. Gözüm dönmüştü artık, o katili bitirme hevesiyle başlamıştı zaten her şey. Neden hazır şansım varken kullan miyim ki? “Sana mı soracağım?” deyip yürümeye başladı. Üzerine koştum, tam onu arkasından bıçaklayacakken ayağıma çelme attı. Yere düştüm ve fark ettim ki elimdeki bıçak elime girmiş, elimden çıkarttım ve ona saldırmaya çalıştım tekrardan ama geç kalmıştım kapıdan çıkmıştı bile. Kapıdan çıkıp onu takip edecektim ki tam polisler benden önce davranmıştı ve onu kelepçelemişti. Ama bıçağını göremedim ve bağırdım “dikkat edin, bıçağı var!” Dememle oda montunun kol kısmına sakladığı bıçak ile onu arkadan tutan polisi bıçakladı. Bunun ardından onu vurdular, o iğrenç sırıtışı yerine yüzünde kan vardı artık. Ambulans geldi ve ben ile o polisi ambulansa bindirdiler ilk müdahaleyi yaptıktan sonra. Evde iki ölü kişi olduğunu söylememle eve girdiler ve 2 ceset daha buldular Ali ile Yonca hariç. Şuan hastanedeyim, elime dikiş atıldı. Hala şoktaydım o yüzden ifademi almadılar ve bana sakinleştirici verdiler. Saatim evinde düşmüş olsa gerek çünkü kolumda değildi. Cidden o katili bitirdim, ama onla beraber en sevdiğim kişiyi de kaybettim. Ve bunların hepsi sadece 2 gün içinde oldu, inanılmaz geliyor fark edince. Beni o gün sorguya çeken polis odama girdi ve benden özür dileyip çıktı. Gerçekten trajikomik bir olay. Kime kızsam bilemiyorum artık, tek bildiğim şey terapiye ihtiyacım var.