TAVAN ARASI – GÜN
Sefa ve Özgür kutuların üstünde oturarak Özgür’ün elindeki beyaz taşlı kolyeye bakmaktadırlar. Sefa bir yandan bezgin bir yüz ifadesiyle elleriyle oynuyordur.
SEFA — Ne korktun be kızım! Yapacaksan yap, yapmayacaksan inelim Ayşen teyzenin böreklerinden yiyelim. Kaç saattir şu tozlu odadayız, sen söyle bana.
ÖZGÜR — Senin için söylemesi çok kolay, değil mi? Kafamı toplamaya çalışıyorum ya!
SEFA — Gerçek bile olmayan bir şeyi çok takıyorsun be Özgür. Hayır anlamıyorum, ne gezsin ki dedenin eşyalarının arasında ‘hafıza silme aygıtı’? Olsa olsa panayırdan almıştır. Sabahtan beri yok hissediyormuşsun, yok gerçek olduğu içine doğmuş; falcı mı oldun başımıza, nedir bu sezgilerin? Hem, versene sen şunu bana.
Özgür yerinden kalkıp kolyeyi Sefa’ya uzatır, Sefa kolyeyi elinde çevirirken yavaşça yerine oturur.
SEFA — Böyle hafıza silme aygıtı mı olurmuş? Bildiğimiz kolye bu! Aynısını pazardan alırım ben sana. Hadi diyelim gerçekten hafızanı silecek, ne bir talimat yazmışlar ne bir şey.
ÖZGÜR — Orası öyle…
Sefa ciddileşerek yüzünü Özgür’e çevirir.
SEFA — Onu da geçtim, gerçekten silecek misin…
Sefa duraksayarak bir süre düşünür. Özgür Sefa’nın neyi kastettiğini anlayarak başını çevirir.
SEFA — …o anıları?
Özgür bir süre suskun kalır.
ÖZGÜR — Her gözümü kapattığımda tekrar yaşıyorum sanki.
(Kısık bir sesle devam eder)
Her gözümü kapattığımda o adamın elleri… Ben…
Özgür yüzünü elleriyle kapatır. Sefa endişeyle yanına gidip sarılmaya davranır, Özgür korku içinde geri çekilince tereddütle tekrardan kutunun üzerine oturur. Özgür kısa bir süre sonra ellerini yüzünden çeker, Sefa’nın endişeli bakışları eşliğinde sakin bir yüz ifadesiyle eliyle kolyeyi işaret eder. Sefa merakla kolyeyi Özgür’ün eline fırlatır.
ÖZGÜR — (Kolyeyi elinde çevirir)
Sadece bir kolye, değil mi? En kötü ne kadar zarar verebilirsin bana, kolye?
SEFA — Nasıl deneyeceksin peki? Kullanımına dair hiç bilgimiz yok.
ÖZGÜR — Kolye işte, boynumuza takmayacağız da ne yapacağız?
SEFA – Tamam da neleri unutacağını nasıl seçeceksin? Hafıza silme diyor sadece, “seç-beğen-unut” demiyor ki. Ya, ne bileyim, nefes almayı falan unutursan?
ÖZGÜR — (Alaycı bir ifadeyle)
Hani gerçek değildi kolye?
SEFA — (İç çeker)
Aman be Özgür, insan ister istemez kendini kaptırıyor işte. İstediğini yap kolyenle. Ben açım ve börek istiyorum, nerede Ayşen teyzemin börekleri?
Sefa kutudan kalkıp tavan arasından çıkar.
TAVAN ARASI – ERTESİ GÜN
Sefa kapıya arkası dönük şekilde kutuları karıştırmaktadır. Kapı açılır, Özgür rahat adımlarla içeri girer; yüzünde rahatlamış bir gülümseme vardır. Boynundaki kolyenin taşı siyahtır.
SEFA — Dedenin ne çok ıvır zıvırı varmış ya! Gel de bak şu kutulara.
Sefa arkasını döner ve kocaman açılmış gözleriyle Özgür’e bir süre bakakalır.
SEFA — Özgür bu…
(Boğazını temizler)
Özgür neden siyah bu?
Özgür anlamsız bakışlarla Sefa’ya bakar.
SEFA — Boynundaki diyorum, kolye diyorum; siyah olmuş diyorum. Ne yaptın bu kolyeyle sen?
ÖZGÜR — Hiç, öyle. Uyudum, uyandım. Neden sordun?
SEFA — Bembeyazdı o taş.
ÖZGÜR — Hadi ya?
SEFA — (Endişeli bakışlara)
Sen ver bakayım o kolyeyi bana.
Sefa yerinden doğrulup Özgür’ün boynundaki kolyeyi taş kısmından tutar, tuttuğu an donakalır. Titreyerek yavaşça geri geri yürür, gözleri kocaman açılmıştır. Eliyle saçlarını kavrayıp yere tekrardan çöker.
SEFA — Özgür, anıların…
(Zorla yutkunur)
Anıların bu kolyede.
ÖZGÜR — Harika, değil mi? Kafamda değiller artık! Neyin beni bu kadar üzdüğünü bile hatırlamıyorum. Sanki o kadar zamandır ağır bir kutu taşıyordum da bir anda kutunun altı delindi ve içindeki her şey yere döküldü. Ağır hissettirmiyor artık, zincirlerimden kurtulmuşum gibi.
Mutluluk saçan Özgür’ün tersine Sefa hala toparlanamamıştır, gözlerini yerden kaldıramaz.
SEFA — (Sayıklar gibi)
Gördüm, hayır, hissettim hepsini. O adam… Hepsi…
(Ellerini karnına götürür)
İnanamıyorum, inanamıyorum. O kadar gerçekti ki!
Aniden Özgür’ün eline uzanıp elini kavrar. Bu ani hareketiyle Özgür hafifçe irkilir.
SEFA — Hiçbir fikrim yoktu, yemin ederim, hiçbir fikrim yoktu. Çok özür dilerim. Bilmiyordum bu kadar kötü hissettiğini.
(Bakışlarını kolyeye çevirir)
Bu anılar çok kötü Özgür, çok tehlikeliler. Hepsini yok etmek zorundayız.
ÖZGÜR — (Sefa’nın elini sıkar)
Ne yapacağız peki? Nasıl silinir bunlar?
SEFA — Belki silemeyiz, ama başkalarının bulmasını engelleyebiliriz. Gel benimle.
Sefa, Özgür’ün elini bırakmadan kapıya doğru ilerler. Odadan çıkarlar.
BAHÇE – GÜN
Gürültyle sağanak yağmur yağıyordur, hava gridir. Kapüşon takan Özgür ve Sefa bahçenin tam ortasındadır. Sefa hırsla toprağı eşelerken Özgür onu izlemektedir.
SEFA — (Yağmurun sesini bastırmak için bağırarak) Kolyeyi ver, dikkatli ol ama!
Özgür kolyeyi dikkatle boynundan çıkarır ve zincirinden tutarak Sefa’ya uzatır. Kolyenin kendisine yaklaşmasıyla irkilen Sefa zinciri yakalayarak eştiği çukura kolyeyi atar. Özgür de yanına çömelip minik çukuru kapatmasına yardım eder. Çukur kapandıkça yağmur azalır, işleri bittiğinde tamamen durur. Güneş açar, hava mavileşir. Rahatlamış bir yüz ifadesiyle doğrulan Sefa, Özgür’ün de kalkmasına yardım eder. Bir süre gökyüzünü izlerler.
SEFA — İnanılır gibi değil. İki gün değil de bir yıl sürdü sanki tüm olanlar.
ÖZGÜR — Rüya gibi geliyor bana, sanki hiç yaşanmamış gibi.
SEFA — Peki ne yapacağız şimdi?
ÖZGÜR — Annemin böreklerinden yiyebiliriz?
Gülüşmeler olur, konuşarak bahçeyi terk ederler.