İçgüdü, bir hayvan türünün bütün bireylerine kalıtım yoluyla geçen ve yaşamın korunmasına yarayan bilinçsiz eylem ve davranış biçimidir. İnsanlar yeryüzünde yaşamlarını sürdürmeye başladığından beri bir ya da birden fazla tanrıya inanma içgüdüsünde bulunmuştur. Bu içgüdü onların yaşamının korunmasına yaraması beklenirken, dini yaymak adına başlatılan 123 savaşta yüzbinlerce insan can verdi. Böylece bu içgüdü, hayatta kalma amacı taşıyor olsa da, birliğinde karşı gelen insanların canına kıymayı getirdi.
İnsanların korktuğu zamanlarda can alması da bir içgüdüdür, bir şeyin içgüdüsel olması onu yüzde yüz doğru yapmaz. Bilimsel olarak açıklanamayan bir varlığı ise kendinden ve her şeyden büyük görülmesi mantık dışıdır. En azından benim mantığım dışındadır. Bilişsel konularda araştırmalar yapan bilim insanları yenidoğanların beyninde “Tanrı’nın oturacağı bir boşluk” olduğunu belirtmiş. Fakat erken yaşlarda dayatılan, “Tanrının sürekli onu izlediği, ahlaki yargılamalarda bulunacak olduğu” fikrini düşünmeden kabul ediyor olması gerçekten tanrıya inandığı anlamına gelir mi? Önümüze gelen hazır bilgi mi daha değerlidir araştırmasını bizzat kendimiz yapıp üzerinde düşünerek elde ettiğimiz bilgi mi? Tanrının verdiği emirler doğrultusunda hiç sorgulamadan hareket etmek yerine bilim adına çalışmak dünya üzerindeki yaşamımız için çok daha değerlidir. Günde 5 vakit namaz kılıp kendi vicdanını rahatlatan din adına kendini köleleştirip rahatlığıyla her türlü iğrençliği yapan sözde dindar kişi ile gecesini gündüzüne katıp insanlara yardım eden ve bunu gerçekten isteyerek yaparak vicdanını rahatlatan kişi aynı düşmez ve düşmemelidir. Günümüzde insanların din adı altında özelllikle kadınları ve küçük çocukları travmatize ediyor. Çoğu insan buna rağmen sorgulamadan dini için köleleşiyor. Dini karşısında köle olan insana, dini katkı sağlamış olmaz.
Din insanı özgürleştirmelidir. Araştırmaya yönlendirmeli, sorgulamadan inanca sürüklememelidir. Ülkelerde verilen dini eğitim tek din üzerinden sadece ona inanmaya zorlamamalıdır. Kimin neye, nasıl inanacağını ve bunu ne şekilde kullanacağını kontrol edemeyiz ama olanların bilincinde olup inancımızın bizi özgürleştirdiğini ya da köleleştirdiğini kontrol edebiliriz. Tanrının varlığı kanıtlanamaz, bunun üzerinde kim ne kadar düşünürse düşünsün nesnel bir açıklamada bulunamaz. Hayatını buna bağlamayıp özgür şekilde yaşamak varken neden kendini demirlikler arasında hapis etmek için bir içgüdüye sahibiz? Bana kalırsa bu boşluk sadece evrenin başlangıcına anlam verebilmek için var. Hayatımızı devam ettirmek için bir tanrıya ihtiyacımız yok. Kanıtlanabilir bilgiler ile hayatını mantık içinde yürütmek, tanrı kanıtlanmadığı durumda gerçek olsa bile daha mantıklıdır.