Okumak çok zor değil mi? Bütün sınavlardan tam not almak, okulu birincilikle bitirmek, okulu bitirince iş bulmak… Bunların hepsi çok zor. Peki neden diye sorduk mu hiç? Öğrenciler neden hep yakınıyor, yapamıyorum, olmuyor diye etrafta dolaşıyor? Eğitim sistemimiz her çocuktan aynı şeyi bekliyor da ondan.
Günümüz eğitim sisteminde başarı; öğrencinin sınavdan kaç puan aldığı, testten kaç doğrusu olduğuyla ölçülüyor maalesef. Öğrencinin yetenekleri sorgulanmadan kalıplaşmış şeyler öğretiliyor ve herkesten aynı düzeyde ve aynı hızda anlaması bekleniyor. Hal böyle olunca da öğrenciler ileriki hayatlarında zorluk yaşıyor. Çünkü bu zamana kadar kimse onlara karşılarına çıkan engelleri nasıl aşacağını öğretmedi, kimse onları yaratıcı olmaya teşvik etmedi, kimse onlara stres anında nasıl doğru seçimler yapılacağını anlatmadı. Bu zamana kadar onlardan istenen tek şey ‘’yüz’’ puan oldu. Halbuki tüm insanlar birbirinden farklı. Herkesin yeteneği, yatkın olduğu şeyler farklı. Buna rağmen her çocuğun matematik yapabilmesini beklemek sizce de biraz anlamsız değil mi?
Okula neden gidiyoruz? Öğrenmek için. Peki biz ne yapıyoruz? Ezberleyip evimize geri dönüyoruz. Ama buna öğrenmek denilemez ki. Daha öğrendiğimiz şeyi anlamadan, ne işe yaradığını öğrenmeden, öğrendiklerimizi somutlaştırmadan sadece ezberliyoruz ve sadece kafamızı kaldırmadan saatlerce test çözüyoruz. Bu da bizi birer eğitim kölesi haline getiriyor. Oysa eğitim sistemi ezber ve sınav odaklı olmak yerine öğrenme odaklı olsa. Öğretmenler sınavdan kaç puan aldığımıza değil de konu hakkında ne kadar fikir sahibi olduğumuza baksa. Veya bilgiyi daha kalıcı hale getirmek için konuları somut bir şekilde öğretseler. Gezip görüp kendimiz keşfetsek dünyayı. Belki o zaman gerçekten de eğitimin faydasını görmüş öğrenciler yetişir. Belki o zaman gelecekte problemlerini kendi kendine çözebilen güçlü bireyler olurlar.
Ayrıca eğitim sistemimiz de yeterince iyi durumunda değilken okullar kendilerini yeniliğe ve yaratıcılığa kapatmış durumda. Hiçbir öğretmen yetenekli ve yaratıcı çocukların üstüne düşmüyor. Eğer bir çocuğun dersleri iyi değilse göz ardı ediliyor ve kötü öğrenci olarak adlandırılıyor. Böyle olunca da çocukların yetenekleri köreliyor aynı zamanda kendilerini yetersiz ve başarısız görmeye başlıyorlar. Oysaki yetenekli öğrencilere bu şekilde psikolojik baskı yapılmaktansa onları teşvik etmeliler. Matematiği, fiziği yapamıyor diye yüklenmektense ilgi alanlarında daha başarılı olmalarını sağlamalılar.
Tıpkı Ahmet Ümit’in dediği gibi ‘Bize çalışkan köleler değil, yaratıcı zekalar gerek.’ Herkesin aynı şeyi yapabilmesine gerek yok. Herkes çok başarılı bir öğrenci olmak zorunda değil. Kendi yeteneğini keşfetmiş, üretken ve parlak zekalar bize yeter.