İNANIŞLAR
Amacı özgürleştirici düşünce olan inançlar bizi köleleştirir mi? Özgürleştirici bir gücün köleleştirici bir güce dönüşmesi mümkün müdür? Dinsel inançları ele almakla başlayalım. Din dediğimiz şeyden genel olarak bahsedecek olursak insanın yaratıcıyla ve çevreyle ilişkisini düzenleyen yapıya verilen isimdir. Ama bir başka gözle bakacak olursak bence din aynı zamanda insanların bir düzen, merhamet ve huzur içerisinde yaşamalarını sağlamak ve hayatlarının sonrasında ne olacağına dair duygusal bir rahatlık edinmek, sorularına bir cevap bulmak amacıyla gönderildiğine inanılan veyahut uydurulmuş olabileceği düşünülen bir tür ilahi prensiptir. Bölgelere, ülkelere, kültürlere göre çeşitlilik gösterir. Dinler, kutsal kitaplar, peygamberler…vb. dışında da farklı farklı fikirler içeren bir sürü inanışlar vardır. (Deizm, Ateizm, Budizm…) Bunların yanında herhangi bir dine veya inanışa mensup olmayan bir kesim de vardır.
Asıl tartışmaya dönecek olursak bu zamana kadar dinsel inanışlar çok fazla ayrımcılığa, kınamaya sebep olmuştur. Bunun en yaygın örneklerinden birisi Holokost olarak da bilinen Yahudi Soykırımıdır. 9 Kasım 1938 ‘de Nazilerin milis kuvveti (Sturmabteilung) tarafından yönlendirilen antisemitist çeteler, Yahudilere yönelik organize saldırılar düzenlediler. Bir milyon üzerinde Yahudi çocuk, aşağı yukarı iki milyon Yahudi kadın ve üç milyon Yahudi erkek Holokost’ta öldürüldü. Aynı şekilde 1941’de Adolf Hitler, Heinrich Himmler, Reinhard Heydrich ve diğer önde gelen Alman yetkilileri, Avrupa Yahudilerinin fiziksel olarak imha edilmesi kararına varıldı. Bu soykırımın sebebinin başında dinleri vardı. Özgürleştirmesi beklenilen bir gücün ölüme sebep olmasını dinin özgürleştirici bir güç olmasından çok köleleştirici bir güç olduğuna dair bir gösterge olarak alabiliriz. Zira din hakimiyet kurma aracına dönüştürüldüğünde köleleştirci bir güç olarak iş görmesi kaçınılmazdır. İnsanlık tarihinin en karanlık dönemlerinde biri olan engizisyon (Orta çağ da batı ülkelerinde katolikliğin katı inançlarına karşı gelenleri sapkın sayarak cezalandırmak) dönemleri dinin köleleştirdiği zihinlerin özgürlükçü zihinlere bir tahakkümüydü. Bu da özgürleştirici dinin nasıl köleleştirici ve mahkum edici etkin bir olarak çalıştırıldığının örneğidir. Bunun ardındaki güdü de öyle zannedildiği gibi politik değil tam aksine bilgi ve hakikat iddialarıyla ilgilidir.
Dinin özünde de köleleştirme ruhunun bulunduğunu iddia etmek mümkündür. Peki hangisi daha doğru? Dinde toleransı, hoşgörüyü, felsefeyi üreten dindarların varlığı kadar bunun karşıt kutbunda yer alanlar da olduğuna göre, bunu dinin kendisine bağlamanın hata vereceği açıktır. Radikalizmin bir inanç değil de inancı savunma biçimi ama tamamen yanlış bir biçimi olduğunu görmemiz gerekir. Dini savunmanın radikal biçiminin bütün dini geleneklerde olması, bunun herhangi bir dinin özünden kaynaklandığı tezini çürütür. Dinin özü özgürlükçü bir güç bile olsa da günümüzde ve geçmişiz de köleleştirici bir güç yerini almıştır.