Biz Madagaskar’da yaşıyorduk. Bir gün annem bana kardeşim olacağını söyledi. Kardeşim olacağını duyduğumdan beri çok mutluydum. Okula her gün heyecanla gidiyordum. Annemin hamile olduğu üçüncü ayda kardeşimin kız olacağını öğrendim. “Anne, baba acaba adını Gül koysak mı? ” diye sordum. Annem ve babam da ‘Çok güzel bir isim bulmuşsun bence koyabiliriz.” dediler.
Arkadaşlarımla oynayıp, gülüp, eğlendim ve sonunda dokuz ay geçti. Gül, Eylül’de doğacaktı. Fakat eylülün kaçında doğacağı belli değildi. 24 Eylül’de okula mutlulukla gitmiştim çünkü bugün benim doğum günümdü. Arkadaşlarımla oynarken babamın geldiğini öğrendim, birlikte hastaneye gittik. Ben kardeşimin doğduğunu anlamıştım. Kardeşimle aynı gün doğmuştuk, sadece birkaç yıl farkla. Buna inanamadım ve ne yapacağımı bilemedim. Hemen koşup kardeşini öptüm, sarıldım, tekrar öptüm. Artık kardeşimle beraber geçireceğim onca güzel zamanı düşünüyordum.
Okuldan döner dönmez kardeşimin yanına gidip ona bakıyordum. Kardeşim çok sevimliydi. Birbirimizi çok seviyorduk, hep oyun oynayıp mutlu oluyorduk. Kardeşime komik bir oyun öğretmiştim. Bir ben gülüyordum bir Gül, bir Gül gülüyordu bir ben.
Gül 1 yaşına geldiğinde ailemizi görmek üzere Türkiye’ye gitmeye karar verdik. Uçakta kardeşim Gül’ün karnı ağrımaya başladı, durmadan ağlıyordu. Derken bezinden kokular gelmeye başladı. Uçaktaki havanın değişmesi ile bir anda tepeden oksijen maskeleri indi. Ben daha maskemi takamadan kokudan bayılmışım. Her şey çok hızlı gelişti, kendime geldiğimde havaalanındaydım. Nihayet o berbat koku geçmişti. Artık uçaktakilerle birlikte hepimiz rahat bir nefes alabiliyorduk. Hepimiz için güzel bir maceraydı, biraz kokulu olsa bile.