Elinize yeni bir kitabı ilk defa aldığınızda içinizde büyüyen o duyguyu yaşamak, betimlenmesini okumaktan daha etkileyicidir. Herkesin ilgi duyduğu bir kitabın kapağını ilk defa çevirip kokusunu içine çekmesi içlerinde farklı bir duygu doğurur. Tabi, yeni bir kitap elde ettiklerinde çoğu insanın aklında üreyen ilk soru ‘’Acaba bu kitabın sayfalarının kokusu nasıl?’’ değil, bu yüzden çoğu insan bu hissiyatı ne yaşar ne de bilir. Çoğunun da içinde zaten kitapla ‘’tanışma’’ içgüdüsü yoktur.
Bende vardı. Ne zaman teyzem işten eve elinde yeni bir kitapla gelse o kitaba adeta yapışırdım. Kitap kokusunu hep sevmişimdir, öyle bir parfüm olsa kesin alırdım. Ama kokudan fazla bahsettim, bir kitabın ana özelliği tabi ki de kokusu değildir.
Her ne kadar insanlar ‘’Kitabı kapağından yargılama’’ma düşüncesini kendilerine felsefe edinmiş gibi dursalarda, bu bir içgüdüdür. Bir kitabı gördüğünüzde, ki görmek burada anahtar kelime, gözlerinizin yerleşeceği ilk nokta kapağıdır. Eskiden çoğu kapağın üstünde resim yoktu, varsa da renkli basılmamıştı ancak çağımızın kitaplarının neredeyse hepsinin önünde o kitaba has, özel bir dizayn var. Bence bu yüzden kapak kitabın çok önemli bir parçası, çünkü kapağı seçen kişi onun kitabın iç dünyasını yansıttığını düşünerek oraya koymuş.
Hem çoğu zaman kapağınızı beğendiğiniz kitapların içeriğini de beğenirsiniz, öyle değil mi? En azından ben öyle ikna ediyordum kendimi; kalın, deri kapaklı ve 3D teknolojisiyle geliştirilmiş fontlu kitabın üstünde hak ettiğinden büyük ihtimalle çok daha fazla para harcarken.
Ama bence değerdi, tamam, ikinci el olunca kitaplar değerini kaybediyordu ve ben buna rağmen büyük ihtimalle benden önce beş insanın daha sahip olduğu bir kitaba bir ton para boca ediyordum ama bu önemli değildi çünkü o kitap artık benimdi. Eski sahipleri kitabın üstünde ruhani bir iz bırakmamıştı ve ben bu kitabı uzun bir süredir arıyordum, bulmuşken de sırf bir fiyat etiketi yüzünden vazgeçmeyecektim.
Aylardır aradığım kitabı sonunda Taksim’in arka sokaklarındaki bir sahafta bulmuştum. Aynı gün büyük bir heyecanla kitabı okumaya başladım. 23. Sayfaya geldiğimde el yazısıyla yazılmış bir not buldum.
2 kilo balık- Cumaya
Süt
Domates
Marul – AL
Yazıyordu kitabın 23. Sayfasında.
Ben kitaplara not almanın affedilemez bir günah olduğunu düşünenlerden değildim, bazen ben de beni etkileyen kısımlara iki kelime yazar veya bir yerin altını çizerdim, ancak bir kitaba böyle gereksiz bir yazı, bir hatırlatma yazmanın ne olduğunu açıklayan tek bir kelime vardı.
Terbiyesizlik.
Ben kitaplarımı o kadar özenle eleyip seçiyordum, koleksiyonuma katıyordum ve biri bu kitabın önemini camdan dışarıya fırlatıp böyle saçma bir not almaya karar vermişti üstüne.
Sinirlendim ama yapacak da bir şey yoktu sonuçta, benim gözümden kaçan bir detaydı kitabı ilk alırken.
Neyse.