Gürültüyü duymamla hızlanmam bir oldu. Yağmur şiddetlenmişti ve su damlalarını tenimdeki her hücremde hissediyordum. Saçlarım sırılsıklam kalmıştı aynı zamanda da görüş açım bulanıklaşmaya başlıyordu. Kirpiklerime değen her damla gözyaşı gibi süzülüyordu yanaklarımdan. Buradan hemen uzaklaşmalıydım. Gürültü her saniye daha da yakınımda gibi hissediyordum. Rüzgar derimi yalıyor ve soğuğu her noktaya kadar yayıyordu fakat artık hissedemeyecek kadar alışmıştım. Yürümeye devam ettim. Etraf,kulak zarımı deşecek kadar büyük bir gürültünün duyulmasıyla inledi. Korkmuştum. Hem de o kadar korkmuştum ki ne zaman koşmaya başladığımı hatırlamıyorum bile. Koştukça uzaklaştığımı sanıyordum ama aslında o bana yaklaşıyor gibiydi. Yol kenarına geldiğimde çok sert bir şeyin kafamda hissetmemle beraber taş zemini hissetmem bir oldu. Son gördüğüm şey deri siyah ayakkabılardı.Sonrası ise karanlık…
Gözlerimi açtığımda bana bakan bir çift göz gördüm. Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken koşar adımlarla uzaklaştı. Evet hatırladım, onu tanıyordum. Hemen kalktığım yerden doğruldum ve arkasından koşmaya başladım. Ona yetişmeliydim. Bana ne olduğunu söylemeliydi. Kapıya doğru yöneldim ve ormana doğru yürüdüğünü gördüm. Arkasından hızlıca koşup onu yakaladım ve omzuna dokunarak bana doğru dönmesini sağladım. Sadece yüzüme bakıyordu. İkimizde konuşmuyorduk. Ben onu nereden tanıdığımı çıkarmaya çalışıyordum. Belki de sadece daha önce tesadüfen karşılaştığım biriydi. Sessizliği bozarak;
” Neden buradayım? Bana ne oldu? Ve seni nereden tanıyorum?” diye sordum. Merakıma yenik düşmüştüm. “Sadece seni kurtardım o kadar. Senin gizli bir şey duyduğunu düşünüyorlar çünkü koşuyordun. Seni yerde bırakamazdım ve buraya getirdim. Ve şimdi izin verirsen bunu yapanı bulmaya gidiyorum ufaklık ve sende eve gidiyorsun.” Hayır, gidemezdim. Öğrenmek istiyordum. Ben hiçbir şey yapmamıştım. Hızlıca;
” Hayır bende geliyorum” dedim. Bir kaşı havaya doğru kalktı ve bana doğru bir adım attı. İfadesiz bakışların arkasında ne olduğunu bilmek istiyordum.
“Hayır” dedi. Sinirlenmiştim. Bilmeden bir yere gidemezdim. Yürümeye başladı ve ben peşinden geliyordum. Arkasına döndü ve bana baktı. Sonra önüne dönerek ağzından bir şey mırıldandı ama duyamamıştım. Biraz bekledikten sonra “iyi, gel ama bana ayak bağı olma ufaklık.” dedi. Gülümsemem tüm yüzüme yayılırken bir çocuk gibi sevinç çığlığı attım. Adını bilmediğim adam yüzüğünü buruşturarak önüne döndü.
Yaklaşık on beş dakika yürüdükten sonra sessizliği bozan ben olmuştum; ” Adın ne? ” ” Demir ” ” Neden bu kadar soğuk davranıyorsun? Herkese de böyle misin? ” ” Kimseye güvenmiyorum.” Sessizlik… Ne diyeceğimi bilememiştim. Tam ağzımı açacağım sırada durdu ve eliyle karşıdaki binayı gösterdi. Burada olduklarını anladığımda gerilmiştim. Adımlarımı hızlandırdım ve binanın içine girdim. Arkamdan da Demir geliyordu. İçeri girdiğimde hiç tahmin etmediğim bir manzarayla karşılaştım. Yaklaşık on tane adam koltuklara oturmuş sohbet ediyorlardı fakat içeri girdiğimizde gözler bize çevrildi. Şaşkın bir şekilde yerlerinden kalktılar. Hemen; ” Ben hiçbir şey görmedim. Yemin ederim ki hiç bir şey görmedim. Sadece ses duydum ve korktuğum için koşmaya başladım.” dedim. Bu ani çıkışımdan dolayı biraz sessizlik oluşsa da hepsi gülmeye başladı. Ne olduğunu anlamamıştım. Bakışlarımı Demir’e çevirdiğimde o da benim gibi şaşırmıştı. Adam; “Biz bir şey yapmıyorduk. Sadece arkadaşımızın zihinsel bazı sorunları var ve bilmeden oldu. Seni kaldıracaktık fakat bu genç bizden erkenci davrandı. Arkadaşım adına özür dilerim.” Şaşkındım hem de fazlasıyla. Fakat bir şey diyemedim. Binadan hızlıca çıktım ve gülmeye başladım. Demir de benim gibi gülüyordu. İkimiz de çok yanlış anlamıştık. Gülerek evin yolunu tuttuk.