Klişeler ve Özgünlük

Hayat garipti. Hayatı anlamak, anlamaya çalışmak veya hayatın kendisi hakkında düşünmek yorucuydu. Aslında her zaman böyle olmamıştı; zaten her zaman da böyle hissetmezdim, bugün özel sorgulama günlerimden birindeydim.

Boynumu sağa sola yatırıp biraz olsa rahatlamaya çalışarak odaklanmış olduğum bilgisayara ekranından ayırdım gözlerimi. Biraz daha oturduğum yerde kıpırdandıktan sonra kalkıp biraz odada gezinmenin daha yararlı olduğunu düşünüyordum ki ekranda muhtemelen daha birkaç dakika önce yazılmış olan yazıyla dikkatim tekrar ekrana kaymıştı. Tartışmalar zordu. Doğruydu ancak neden böyle bir cümleyi yazdığımı hatırlamadığımı sorgulamak istedim biraz. Ne kadar düşünürsem düşüneyim ne zaman bu cümleyi düşündüğüm gelmedi aklıma. Muhtemelen klavyedeki harflerin arasında hayal diyarlarına dalıp gitmiş ve yazdığım şeyin farkına varmamıştım bile. Cümleyi silerken aslında hikayenin yönünü oldukça güzel bir şekilde değiştirebileceğim fikri geldi aklıma ve sildiğim cümlenin klavyedeki tuşlara basarak tekrardan ekranda yazılmasını sağladım.

Yazdığım döküman yeni kitabımla alakalı bir geçiş bölümüydü ve fikrimce geçiş bölümleri en önemli kısımlarıydı kitapların. Benim anlattıklarım bir kız ve en yakın arkadaşıyla ilgiliydi. Fantastik bir dünyada birlikte tıkılı kalmış iki insanı anlatmaya çalışıyordum gelecekteki okurlarıma. Bazı olumsuz anlar yaşasalarda birbirlerinin yanında daima birbirlerine güvenerek sonunda mutlu sona ulaşmalarını ümit ediyordum ancak aklıma esen bir hızla yazdığım için konu istediğim yönlerden şaşıyordu ki tekrar ekranda yazanları okuduğumda iki karakterimin arasını yeniden açtığımı fark ettim.

Ne yapacağımı belirlemeye çalışıyordum ki aklımda belki de kızın fikirleriyle ilerleyebileceğim düşüncesi belirdi. Romanları eğlenceli, akıcı ve sürükleyici kılan güzel başka bir unsur da karakterlerin duygularını anlayabilmek ve analiz edebilmekti benim için. Bir rüya olmalıydı tartışmaları, çokça yazılmış aşırı klişe bir olaydı bu rüya fikri ama hoşuma giden taraflarından biri buydu yazı yazmanın, yazdığım olaylar ne kadar klişe olurlarsa olsunlar onları yine de ben yazıyordum ve bu rüyanın sonucu bana bağlıydı.

Odada dolanma düşüncesini aklımın uzak bir köşesine kaldırdığımı fark etmeden yeniden sandalyeme kurulup yazıma devam etmeye başlamıştım ki bedenim muhtemelen bana birkaç dakika sonra bir uyarı niyetiyle yine ağrılar yollayacaktı. Rüyaları anlamak, neden beni bulduklarını düşünmek yalnız olmaktan da zordu bana göre. Bir işaret miydiler yoksa sadece beynimin bir oyunu mu?

Kendimi çokça hayatı, yaşananları ve normal olayları sorgularken bulurdum günlük yaşantımda. Bunu kitabıma aktarma fikri de çok hoşuma gidiyordu. Bir karakterin rüyalarını sorguladığını görmezdiniz, bir karakterin neden gökyüzünün her gün değiştiğini veya neden bir şekilde karşısına kötü insanlar çıktığını sorguladığını görmezdiniz. Baş karakterler kabullenmişlerdir yaşantılarını ama ben bunu saçma bulurdum, kimse baş karakter olduğunu bilemezdi.

Ne olursa olsun biz ayrılamazdık. Bu evrende onsuz ben olamazdım. Karakterlerimin samimiyeti de hoşuma gidiyordu, bana kendimi ve en yakın arkadaşımı hatırlatıyorlardı. Ayrılmaz ikililer…  Bir işaret olamazdı zaten bu. Meğer zihnim bana bir oyun oynuyormuş, beni kandırmayı seçmiş. Rüyaları haksız çıkartmayı daha da seviyordum. Yazdıklarımı seviyordum, yazmayı seviyordum. sırtımda hissettiğim sızıyla bu kez gerçekten sandalyemden kalkmam gerektiğine kanaat getirdim ve yerimde kıpırdandıktan sonra sonunda rahatsız masamın başından ayrıldım.

(Visited 63 times, 1 visits today)