Kızıl yuvanı yıkar dedi, esmer, sarışın falan kolay da kızıal yuvanı yıkar. Dinlemedim yıkıldı. Karanlık bir yılın başıydı. Oğlan anaokuluna yeni başlamış annesi büyük ameliyatından çıkalı bir sene olmuştu. Keşke binmeseydim o Atina uçağına. Yapraklar sararmamış olsaydı, duvarlarda sloganlar yazmasa, sokaklardan kol kola yürüyen fakülteliler geçmeseydi. Dünya eşi görülmemiş bir kararlılıkla çoktan durmuş kalbimi yenidern çalıştırmak için çabalamasaydi. Elimde değildi. Ne benim ne onun, hem benim hem de onun suçuydu. Kabahatin lezzeti dilimde de aklım düşürdüğüm yeri hala bulamıyorum. Buraya geldiğimde cebimde tütün parçaları ve başka bir ülkenin telefon jetonu vardı. Oğluma delil diye kavanoza koydum. Sakallarım bir anda beyazladı görüyor musun? Sular kesilmiş Koltuğumu metal ayağının taşta çıkardığı korkunç sese aldırmadan pencerenin önüne çekiyorum. Nürnberg’e yağmur yağıyor. Sosis arabası, sıcak şarapla peynir satan deli kadın ve çiçekçi Pablo birbiri ardına meydandaki yerlerine geçiyorlar. Tay kadar bir köpek yaşlı sahibini gezintiye çıkarmış. Memleket radyosu açıyorum bilgisayarda. nare Aklımda kalmazdı yüzün, ellerin. Ah bu şarkıların gözü kör olsun. Hiç katılmıyorum . İçimdeki duyguları taşıyan şarkılar olamaz . Bilakis içimde denizler kabardığı için radyoyu açıyorum. Termosifonu yakmiyorum yahut arabaya binip gezmiyorum. Radyo açıp bileklerimin kanamasını izliyorum. Bu şarkı onu hatırlamami bir an için katlanır hale getirebilirdi. Ama bu kibirli sözleri beni çileden çıkardı. Yüzü elleri her şeyi aklımda sanata ihtiyacım yok. Dünyada müzik diye bir şey olmasa da onu hatırlamaya devam ederim. Yalancı bir hüzünle gerçek bir melali birbirinden ayıran da budur diye düşünüyorum. Kendi bun başınalık . İnsanın kolu kadar somut bir uzantısına dönüşmüş kederinden alac bahsediyorum. Yüzünün kararmasindan yaşlanmasından yenilmesinden hep söz ediyorum. Kızıldan önce yoktu bu kırışıklıklar sonradan çıktı. Artık yıka var. Bir yere gideceğe de benzemiyor. Neden sabah saatlerinde böyle esriyorum pek çoklarından farklı. Gecenin Dola içkisi, dumanı, insanı günaha davet eden neonlari falan değil soğuk bir kiış sabahının kahve kokusunda kendimden geçiyorum. Ayaklarım üşürken zihnimin kıvrımları bir bir açığa çıkıyor. Kör noktalar, çıkmaz kirl sokaklar, adını şanını duymadığım semtleri var aklımın. Kendi içimde gel yolumu kaybediyorum. Nereden dolandı saçları elime kızılın? Binmeyecektim o uçağa hadi bindim diyelim neden Bi yanıma oturduğu anda uyumadım. Sabaha kadar çocuğu uyutmak için evin içinde dört dönmüştüm. Uçak saati geldi. Karım öptüm oğlanın mavi hirkasını kokladım çıktım. Burnumda oğlanın kokusuyla uyusam başıma bütün bunlar gelmeyecekti. Uçak saati geldi. Karımı öptüm oğlanın mavi hirkasını kokladim çıktım. Burnumda oğlanın kokusuyla uyusam başıma bütün bunlar gelmeyecekti. Uyumadım. Adını sordum. Söyledi. Kulaklığinın tekini çıkarıp bana uzatacak ne vardı. içtim Altında benzinci olan bir apartman hiç görmemiştim. Uçaktan indikten Onda iki saat sonra binanın merdivenlerinde ya patlarsa burası diye düşündüm. Orada ne isim olduğunu yahut tanışır tanışmaz bu kadının anteni beni evine niçin getirdiğini ya da evli olduğumu falan değil de bu benzin sevdiği istasyonu havaya uçarsa diye düşündüm . İstanbul televizyonlarında haber olur muydum acaba? Oğlan babasız büyümek zorunda kaldığı yıllarda benim nerede ve nasıl olduğum gerçeğiyle nasıl halleşecekti? Uçkuruma sahip olamadığım için beni suçlayacak. Gerçi bir gün o uçkur onu da teslim alacak. Neden bacaklarımi bir direksiyonla yaşıyoruz sorusuna bir cevabım yok. Ama gönül rahatlığıyla su söylenebilir artık trenin nereye gittiği en arka vagondaki halim y yolcudan sorulamaz. Bilmiyorum. Hadi yıkadım elimi işin içinden çıktım duygusu da beni bozuyor.hatırlamaya onu devam ederim. kuyruğunu kovalayan bir köpek gibi dolanamaz. Dolandım. Hem de çarşafa dolandım Nereden icap etti kahvenin yanında bir dilim ekmeğe narenciye reçeli sürmek. Ev ısınınca önce çoraplarını çıkarmak yahut bana Alman romantikleri üzerine yazdığı tezden bahsetmek. Bak bu Chopin Schumann Schubert var ya Hölderlin Schiller falan neyi sevsem onlardan çıkıyor. Didisının didısı bir ressam buluyorum yahut bir şiire vuruluyorum o da gidiyor oradan çıkıyor. Ben zaten aklı yıkan ama yerine de yeni bir şey önermeyi kendine dert edinmeyen bu adamların meftunu olmuşum. Ben zaten ruhun pervasızlığina, esrik beynin hezeyanlarına ve tabiatın karşısına dikilen ölümlü bir bedenin cesaretine vurulmuşum. Tuttu bana bunları anlattı. Mum gibi geçirdiğim yıllarımdan beraber intikam alacağımızı anladım. Zaten Alman romantiklerini duyunca oğlanı falan hepten unuttum. Zar zor bir mesaj yazdım anasına tuvaletten yüzümiü yıkadım çıktım. Salona döndüğümde sanki yunan vatandaşıydım Türkiye’den hızla soğumuştum. Bir faydasını görmedim bu ülkenin. Dolapta reçine şarabı var dedi, getirmeye giderken kızl olduğunu ilk kez fark ettim. Hiçbir arkadaşıma kulak asmadım . Nürnberg’e yağmur başladı . İstanbul kirli ve kurak dediler. Kestane dumanı egzoz kokusu ve korna sesleri geldi aklıma. Bacaklarıimda günlerdir his yok. Dün gece rüyamda onu başkasının koynunda gördüm. Garda bana el salladığı anı da gördüm Birinden biri olsa katlanılırd . İkisi birden zor oldu . Atina’dan bindik trene. Yanya’da bir meyhanede indik. Yanya’da yan yana yana yana yürüyorduk. Bir keman sesi kulağımdan gitmiyordu. Kızıl saçlarının uçları beresinin dışından sallanıyordu. Ona yol boyunca mandalina soydum. Çantasında bir küçük votka bir o içti, bir ben içtim. Meyhanede anladım mevsimin kış olduğunu. Ondan önce ve ondan sonra hiçbir mevsimi böyle fark etmediğimi fark ettim. Balkona çıplak ayakla çıkıp anteni düzeltip sonra battaniyenin altına döndüğünde soğuğu sevdiğimi öğrendim. Filme kaldığımız yerden devam ettik. Aynı anda hem mutluluktan hem de mutsuzluktan ölebilirdim. Kalbim az kalsın infilak ediyordu. Kızıl zor dediler dinlemedim. Atina Meydan’nda yapraklar savruluyordu. Ağaçların dallarında turunçlar kimildıyordu. Aşk Çernobil gibi sarı ve öldürücü bir dumanla her yeri kapladıi. Gecelerce için için eksildim Evden bir çıktım bir daha dönemedim. Koltuğu yerine geri çekmeye halim yok. Lisan öğrenmeye, günlük tutmaya, hayal kurmaya hevesim Maziye hüküm giymiş adamların tersine müebbetliği sindi bana Anladım ki zamanın bir tek buna faydası yok.