Sahil kasabalarımızın birçok ülke tarafından imrenilen, hayranlık duyulası mekanlar olduklarını birkaç kez Fethiye’de ailemle gerçekleştirdiğim turlarda farkına vardım ve aslına bakarsanız kasabalarımızı orada düzenini oturtmuş yabancılardan çok az kıskanmadım değil. Ekseriyetle soğuk memleketlerden gelmiş olan bu güruhun sahil kasabalarımızın aldığı güneşe çölün yağmura duyduğu kadar bir özlem beslediğini görmüş olunca ülkemizle biraz da olsa gururlanmamak elde olmuyor. Hatta bazen o kısımlarda Türkleri arar oluyor gözlerim, bu derece bir popülerliğin bizleri çoğunla memnun ettiğini görüyorum.
Yabancıların bu konuda niyetleri ne kadar iyi olursa olsun, ben kendilerine ait olmayan toprakları gereğinden fazla dikkat çekecek bir biçimde beşerileştirmemelerinden yanayım. Tabii ki kendi ülkelerindeki iklimi ve sıkıcılığı düşününce burada hayatlarını sürdürmek istemeleri kadar doğal bir şey olmadığını anlamaktayım ve onlara sonuna kadar hak vermekteyim fakat bulundukları memlekete olan saygılarını muhafaza edip alacakları her inisiyatifi kararında bırakmalarının lazım geldiğini düşünmekteyim. Doğayı korumak noktasında her ne kadar bizden daha bilinçli olsalar da onların da bu konuda tamamiyle kusursuz olmadıklarını sanıyorum ki bu yüzden bize ait ve sayıları çok da fazla olmayan sahil kasabalarımızın onlar tarafından devleştirilmesi benim içimde hiç de sabit kalacak izlenimi veren bir güven duygusu uyandırmıyor. Bu durumun ülkemize maddi açıdan olumlu etkileri yansıyacaksa da uzun vadede- ki bu gerçekten uzun senelere tekabül edebilir- yok olan doğal habitatlar, kirli sular ve hava şeklinde bir geri dönüş elde edebiliriz ki bunun insanımızın- ve hatta genel olarak dünyanın- refahını ve böylelikle mutluluk seviyesini de etkisi altına alabilecek bir olgu olduğu kanaatindeyim.
Belki de bir üst paragrafta ülkemize karşı sergilediğim korumacılığı sanki çok korkunç bir durum meydana geliyormuş gibi yansıtmış olabilirim fakat artık tatil yerlerinde sıklıkla görebileceğimiz bu vaziyet sadece yabancılara hitap etmeksizin her fikir sahibi bireyin aklına bir kez olsun getirmesi gereken bir süreç haline gelmiştir. Aslında dünyanın öbür ucunda olan en küçük olayın bile bizleri ne kadar alakadar ettiğini bilebilsek kendi vatanımızda, gözlerimizin önünde gerçekleşen bir hadisenin istikbalimizi nasıl tesiri altına alacağını tasavvur etmek bize ait bir sorumluluk konumundadır. Durumun tüm bu mühimmiyetine rağmen etrafında gerçekleşenlere göz yummakta ısrar eden bireylere farkındalık sahibi olmadıkları için ne kadar kızılsa yeterli olmadığını düşünmekteyim; insanların yüreklerinin kirinin doğaya, ülkemiz hakkında konuştuğumuz üzere de kendi doğamıza dökülmesini vicdanen yozlaştığımızın bir kanıtı olarak görmekteyim ve şahsen bu vaziyetin yerli veya yabancı olarak ayrılmasını lüzumsuz bulmaktayım ama madem ki yabancıların kıyılarımıza yerleşim alanları kurması bu yazımın konusu, o halde yabancıların da hassasiyetlerini muayyen bir haddin de üstünde tutmaları fikrimce en idealidir.
Coğrafi konumuyla ve tabiatının güzelliğiyle de ışıl ışıl ışıldayan ülkemiz öyle görünüyor ki bu cazibesi sebebiyle başına dert almaya biraz fazla müsait. Bize kaderimizin bir armağanı olan bu doğayı muhafaza etmek, sorumluluklarımız arasında en önlerde kendine bir sıra kapmış durumdadır.
KAYNAKÇA
Öne Çıkan Görsel: onlinebilet.com
1.Görsel: onlinebilet.com
2.Görsel: fotokritik.com