Uzun yıllar boyunca sinema ve daha sonrasında televizyon sektöründe büyük ses getirmiş olan edebi eserler işlenerek beyaz perde veya ekrana yansıtılmıştır. Bu bütün dünyada olduğu gibi Türkiye için de geçerlidir. Kitaplardan uyarlanan dizi veya filmler her zaman çok ses getirmiş hem de seyirciyi kendine çekmiştir. Bunun yapılmasından yanayım çünkü çok faydasının olduğunu düşünüyorum ama bazı dezavantajları da vardır.
Bir edebi eseri okuduğunuzda, o eserin konusu ne ise sizi alıp o dünyaya götürür. Kitapta, örnek vermem gerekirse, bir dolaptan bahsediyorsa, sorulduğunda insanlar kendilerine özgü bir sürü, farklı dolapları betimlemeye başlayacaklardır. Mesela, kimisi “Ben kırmızı bir dolap düşündüm ve üstünde de kuş desenleri vardı.” diyecek , kimisi de “Ben de çok eski, gıcırdayan boyaları sökülmüş bir dolap düşündüm.” diyecek. Herkes bunu kendi hayalinde değiştirebilir ve çoğaltabilir. Demem o ki kitap okumak, hayal gücümüzü geliştirir. Fakat dizi veya film sahnesinde o dolabı biz düşünerek objeleştirmiyoruz. O dolap bize zaten orada belirli bir şekilde verilmiş oluyor. Eğer orada siyah bir dolap varsa o siyahtır. İnsanlara sorduğumuzda ona kırmızı veya başka bir renk diyen olmayacaktır. Aslında kitabı okumayı da eğlenceli kılan şeylerden biri de budur. Kitap okurken biz, karakterlerin suratlarını, yazarın betimlemesinin dışına çıkmayacak şekilde, kendimiz aklımızda oluşturabilir veya olayın geçtiği ortamı düşünebilir, üstüne kendimiz bir şeyler ilave edebiliriz. Bir nevi aklımızda filmi biz çekiyormuşuz gibi. Oysa ki filmde bu karakterler size oynayanlar tarafından sunulmuş oluyor.
Özellikle dönem kitaplarından alınan filmlere veya dizileri ele alırsak, ben bunun yapılmasını destekleyen kesimdeyim. Bazı insanların kitap okuma alışkanlıkları olmayabilir veya kitaba erişimleri olmayabilir. Film veya dizi seyretmeyi kitap okumaya tercih ediyor olabilir. Gerçi bu durumun insanın tarihini bilmemesi için bir bahane olmaması gerektiğini düşünüyorum zira tarihi bilmenin çok önemli olduğuna inanıyorum ama bu başka bir konu. Konumuza dönecek olursak, tarihi bilgilerle ilgili olarak herkese uygun kaynağın olması gerektiğini savunuyorum. Film veya dizi çekmenin de bu kaynaklardan olduğunu değerlendiriyorum. Ayrıca, film ve diziler daha geniş kitlelere ulaşabildiği için, daha fazla sayıda insanın tarih nosyonuna sahip olabileceği apaçık.
Ancak bunun önemli bir dezavantajı var maalesef, o da ne yazık ki bazı filmlerde daha fazla seyirci çekmesini sağlamak için kitaba sadık kalınmıyor ve içine yapımcılar tarafından farklı şeyler ekleniyor. Bunun en iyi örneklerinden birisi, Halit Ziya Uşaklıgil’in meşhur eseri olan Aşk-ı Memnu’nun bir dizi olarak çekilmesidir. Dizi çok rağbet gördü fakat baktığımızda dizinin içine kitapta olmayan birçok şey eklenmiş ve kitabın bütün özelliği bozulmuştur. Bunun yanında, Sabahattin Ali’nin yazdığı Kuyucaklı Yusuf isimli eserin de sinema filmi çekilmiş ve hiçbir şey değiştirilmemiş, replikler bile aynı kalmıştır. Ben bu filmi seyrettiğimde, kitabını okumuş gibi hissettim kendimi.
Sonuç itibariyle, edebi eserlerin sinema filmi veya televizyon dizisi olarak uyarlanmasını eserin daha geniş kitlelere yayılması, insanların genel kültürlerinin ve tarih bilinçlerinin artması açısından doğru buluyorum. Ancak, eserin özüne bağlı kalmayıp, onu değiştirdiklerinde ise kitabın özü bozulduğu için yanlış buluyorum.