“Kapıdan çıkmadan evvel oturduğu sandalyeye baktı. Tam o sırada kendisine çok benzeyen şekilsiz bir gölgenin orada oturduğunu, ona gülümseyerek baktığını gördü.” Ali bu dizeleri okurken içindeki bir rahatsızlık yüzünden odayı çok soğuk, tüylerini diken diken olmuş bir şekilde bulmuştu. Üç saniyeyi geçmeden annesi kapısını tıklamadan içeri girmişti. Annesinin içeri girmesi ile birlikte ödü patlayan Ali, birden ağza alınmayacak sözleri kafasında dizmiş, sonrasında karşısındaki kişinin annesi olduğunu hatırlayınca aniden kendini frenlemişti. Annesi onu kahvaltıya çağırıyordu. Ali de “Tamam geliyorum” diyerek basitçe cevaplamıştı. Ali, kendi ısısıyla ısıttığı yatağından çıkıp kapıya doğru yöneldi. Son okuduğu cümleyi unutmamıştı ki yatağına iyice baktı. Sonrasında ise “Gariplik yok, o zaman iyidir” diyerek odasından, biraz da ürperek, seri bir şekilde çıkmıştı.
Babasının şehir dışında olması ona yeterince özgürlük sağlıyordu. Annesi Ali’ye güveniyor, ama Ali bazen gününü ne isterse onu yaparak geçiriyordu. Ailesi maddi bakımdan sıkıntılı durumda değildi, ancak aile üyeleri onları ayırsanız 1 hafta boyunca evde yaşayıp sonra diğerlerinin nereye gittiğini sorgulayacak tiplerdendi. Buna rağmen Ali’nin ailesi birbirini seviyordu. Annesi Ali’ye yumurtalı ekmek yapmıştı. Ali kahvaltısını yaptıktan sonra dışarıya çıktı. Belki arkadaşlarını görür, belki de markete gidip biraz abur cubur alır diye. Ayakkabılarını bağlarken annesi ona “Bay Hilmi’yi tanıyor musun?” diye sormuştu. Ali de kafasını sallayarak onu reddetti. Ancak Ali’nin kafasında sorular oluşmaya başlamıştı. “Bey Hilmi ne alaka?” “Neden Hilmi Bey değil de Bey Hilmi?” gibi sorular kafasında bir oraya bir buraya süzülürken bu soruları annesine sorma fikri geldi kafasına. Ancak bundan hemen vazgeçti. Kapının önünden uzaklaşıp apartmanın dışına çıktı. Hava kapalıydı ancak serin ve ferahlatıcı bir esinti vardı. Ali hızlıca merdivenleri inip markete doğru yol aldı. Yanında para var mıydı onu bile bilmiyordu. Elini cebine atıp bakma isteği bile yoktu. Evde olan bir şeyden rahatsız olmuştu, uzaklaşmak istiyordu. Birkaç dakika yürüdükten sonra sinirleri yatışmıştı. Arkadaşlarıyla oyun oynadığı boş bir araziye gelmiş, beton duvarın üzerine oturmuştu. Keşke yapacak hiçbir şeyim olmasa da şurada sonsuza kadar oturabilsem diye aklından geçirdi. Belli bir süre sonra kalktı. Birkaç adım ilerledi ve oturduğu yere baktı. Gördüğü şeyi seçemedi. Sanki onun yaşlarında bir çocuk ona bakıp gülümsüyordu. En azından en son hatırladığı şey oydu.
Uyandığında pencereleri mor perde ile kapatılmış, mavi ışıklı ama ışığın nereden geldiği belli olmayan bir odada uyandı. Belli ki burası kendi odası değildi. Tam olarak odayı algılayamadan Yanındaki adam “N’aber?” dedi. Ali afalladı. Adam kendisini tanıttı ilk olarak. “Adım Bey Hilmi, nüfus cüzdanında yanlışlık olmuş o yüzden yapacak bir şey yok” dedi. “Kitabımı okuduğunu biliyorum ve şu an burada olmamın nedeni de kitabımın seni çok etkilemiş olması” diye de ekledi. Ali “Bence şaka yapıyorsunuz, değil mi?” diye soru sorsa da Bey Hilmi cevap vermemişti. Bekledikten sonra “Eğer şaka yapıyorsam buraya nasıl geldiğini açıklayabilir misin?” diye sormuştu. Ali allak bullak olmuş kafasını çalıştırmaya uğraşırken kendini yatağında buldu.
Yatağından kalktı. Daha hava aydınlık bile değildi. Yatmadan önce bir dizi izlediğini hatırlıyordu o kadar. Geri yatağına yattıktan sonra derin bir uykuya daldı. Bakalım bilinçaltı ona başka neler gösterecekti?