Çevremize baktığımız zaman, uçsuz bucaksız bu evrenin küçük noktaları olarak aslında evrende çok bir yer kaplamadığımızı ve bu durumun bizi olduğumuzdan özgürleştirdiğine inanırız. Herkes istediği her şeyi yapabilir aslında, ne olabilir ki en fazla? Tıpkı diğerleri gibi toplumda ufak tefek rolleri olan her birey kendi hareketlerinden sorumludur. Düşündüğümüz zaman bu insan kargaşası içerisinde bireylerin şahsına, hareketlerine, karakterine gereğinden fazla önem göstermek olası olmamalıdır.
Mantık çerçevesine yatırıldığı zaman böylesinin mümkün olduğunu söylemek doğrudur ancak hepimizin bildiği gibi maalesef toplumda bireyler tam olarak bireysel değildir. Kendimizi her ne kadar özgür ve yenilikçi hissetsek de aslında oldukça geniş bir ormanın içinde küçücük bir fanusta yaşıyoruz. Elde edilen imkanlar, toplumun bilgelik ve gelişmişlik seviyesi ne kadar artsa da maalesef toplum baskının önüne tam olarak geçilememiştir. Kadınlar başta olmak üzere günümüzde birçok birey başkaları ne düşünür korkusuyla ya kişiliklerini tamamiyle gizliyor veyahut da olmadıkları biri gibi davranmaya itiliyorlar. Toplum baskısıyla beraber gelişen toplumsal uyum ve onaylanabilirlik algısı da maalesef bu sıkıntıya mahal veriyor. Kişiler başkalarının beğenisi kazanabilmek, toplum tarafından onaylanabilmek gibi gayelerle hiç olmadıkları kişiliklere bürünebiliyor; taşıdıkları maskelerin ağırlığıyla yüzleşebiliyorlar.
Birey, böyle durumlarda çoğu zaman kendi hedef ve isteklerinin doğrultularında hareket etmek yerine toplum baskısı altında ona dayatılan kararlar doğrultusunda yaşamaya mahkum bırakılır. Bu durum insanları aslında yapmak istemedikleri şeyleri yaptırmaya, içinde bulunmak istemediği ortamlara sürükler. Toplum tarafından onay ve beğeni gördüğü için anlayamaz insan yaptığının ne kadar yanlış olduğunu. Özellikle genç kesimde görülen bu tavrın kişinin öz benliği için ne kadar zararlı olduğu aşikardır. Günümüzde çoğu genç sırf diğerleri tarafından ötekileştirilmesin diye yapmaması gereken hareketlerde bulunuyor, zararlı alışkanlıklara başvuruyor. Her gencin yapması gereken sağlıklı davranışlar aynı yaş grubu içinde bulunanlar için dalga malzemesi olabilir. Örneğin kitap okumayı seven bir öğrenci teneffüste kitap okuduğu zaman zorbalığa uğrayabiliyor veya derslerine önem gösteren bir öğrenci “inek” lakabına maruz kalabiliyor. Bu gibi durumlar toplumun bireyler üstüne yaptığı kötü etkinin somut örneklerinden oluyor.
Bu bakış açısı altında kendimizi gerçekleştirmek için ilk olarak önceliklerimizi doğru belirlemeliyiz. Yapıcı eleştiriler dışında başkalarından gelen ve işe yaramayan değerlendirmeleri kulak ardı etmeli, kendi doğru bildiğimiz yoldan ilerlemeliyiz. Bize bahşedilen bu hayatın sadece kendimizi ilgilendirdiğini, ölene dek kendi hayatlarımızın başrolu olacağımız gerçeğini kavramalıyız. Toplum tarafından bir dayanak bulunmaksızın belirlenen klişe dayatmaları yıkmalı, kendi kurallarımızı ve sınırlarımızı koymalıyız. Her birey çok özeldir ve herkesin içinde başka bir cevher vardır. Fikrimce, olduğu gibi davranan insan dünyanın en mutlu insanıdır. Özgürlük kısıtlayıcı baskılara inat her bir birey kendi içindeki cevheri keşfetmeli, kendi yolunda emin adımlarla yürümelidir.