Kısa Bol Betimlemeli bir Çehov Hikayesi

Yaprakları sararmıştı pencereden baktığımda gördüğüm ağaçların. Sanki gökyüzünün ayakları için sarı bir halı dikmişti doğa. Kafamı daha fazla felsefeyle uğraştırmadan içeri geçtim.

Tezgaha çıkardığım bıçak tahtasının kuruluğunu elimi sürtünce ensemde hissettim. Domatesi ve salatalıkları yıkadım. Tahtanın üstünde keserken domatesi bıçağı tutturmak için salatalığa uyguladığım kuvvete nazaran biraz daha sert olmam gerekti, tabii bu domatesin içindeki her şeyi boşaltmasını sağladı. O eski ölü kuruluk kendisini ıslak ve iliklerimi üşüten bir soğukla değiştirmişti.

tonya bakkalı ile ilgili görsel sonucu

Kahvaltımı yaparken televizyon izlemekten hoşnut olurum. Kendimi alamıyorum herhangi bir yemek yerken bir şey izlemekten. Ayrı bir haz katıyor günüme ama en çok da bana ayrı küçük bir eğlence sağlıyor tabii. Yine sabah, kahvaltımı yapıp bir yandan da haberleri izlerken sunucu konuşmaya başladı : ”Sakın telefonunuzu açmayın! Sayın seyirciler, Ankara Polis Departmanının ulaştırdığı son verilere dayanarak telefon dolandırıcılarının yeni bir yöntemle size ulaşabileceği gün yüzüne çıkmış bulunmakta. Bu yeni yöntem köprü altı geliştirilmiş bir yazılım ile çalışmakta olup telefonunuzun güvenliğini ve gizliliğini tam anlamıyla ortadan kaldırıyor. Telefonu sadece ve sadece gelen aramaya karşı açmanız durumunda aramayı yanıtlayan kişinin saniyeler içinde bulunmasını ve cihazı üstünde tam anlamıyla kontrolü kaybetmesini sağlıyor. Bulunan bu hedeflerin spesifik olarak adresleri hedeflendiğinden tehdide karşı açığa çıkıyor. Vakaların sayısı hızla…”.

Kapattım. Telefonum tuşlu olup bir süredir dağ başında yaşadığım için dolandırıcıların veya “tehditlerin” çok ilgisini çekeceğimi düşünmedim. Komşumdan aldığım yumurta ve pastırma ile yaptığım enfes omlet ağzımın içini bir şölene çevirmekle kalmamış, kalan son birkaç lokmayı da kolay kolay mideme indirememe sebep olmuştu. Tabii bunları düşünürken hala kapattığım televizyonun derin karanlığına takılı kalmış, zihnimin derinliklerini sanki gözüm kapalıymışçasına seyredebiliyordum.

yayla ile ilgili görsel sonucu

Kahvaltıyı bitirir bitirmez içi yün, dışı kot montumu alıp kendimi dışarıya attım. Öyle güzel kokuyordu ki yayla ciğerlerim her sabah olduğu gibi içten temizlendiğini hissettim. İçime dolan havanın göğsümü kabartmasıyla beni uçuracakmış gibi hissettirmesi paha biçilemezdi. Yaşadığımı parmak uçlarıma kadar dokunan enerjiyle hissediyordum, yaşıyordum. Öyle yavaş yavaş yürümeye başladım. Sonu gözükmeyen inişli çıkışlı dağları, öbek öbek obaları, araya serpiştirilmiş bacalarından soba dumanı tüten evleri sorunsuz bir kafayla hepsini tek bir karede seyretmek gerçekten insanın içini açıyordu. İlerden tanıdık bir simayı görür gibi oldum fakat bir simadan çok bulunduğum yerden bir silueti daha çok andırıyordu. Durduğum yerden çıkaramayınca hızlı adımlarla o silik simaya doğru ilerledim.

Siluetin burnunun dibine girince kim olduğunu en sonunda görebildim. Köyün yaşından saçı ağarmış ama yine de bakkallığı bırakamamış Bakkal Haşmet’ti. Selamlaştıktan sonra bakkalına gittik. Girer girmez burnumu dolduran tahta kokusu, ayağımın ucunda kalan eski beyaz beton döşemeler, cılız ama parlak beyaz ışığıyla bütün bakkalın aydınlatan o ampul beni her seferinde mutlu ediyordu.

 

 

 

(Visited 2.100 times, 1 visits today)