Kırmızı Kurdeleler

Gözlerimi, uyanmak istemediğim bir sabaha açtım. Annem uyandırmıştı beni. Başını önüne eğmiş, benimle göz teması kurmaktan kaçınıyordu. Uyandığımı görünce sessizce odamı terk etti. Arkasından bir süre baktım öylece.

Sonra boş bakışlarımı cama çevirdim, mahalledeki diğer çocuklar okula gidiyorlardı. Üzerlerindeki formaları, sırtlarındaki çantaları görünce içimdeki kıskançlığa engel olamadım. Evden dışarı atsam kendimi, diye düşündüm. “Koşup yetişsem o çocuklara. Ben de otursam sıralara, öğretmenlerden ders dinlesem. Belki derste bir soru bile bilebilirdim.” Fakat bu hayalim uzun sürmedi, babamın salondan gelen sesiyle kendime geldim. Perdemi kapatıp odamdan çıktım. Gülüyordu babam. Durmadan bugünün büyük bir gün olduğundan söz ediyor, bana düğünde ne yapıp ne yapmamam gerektiğini bir kez daha hatırlatıyordu. Anneminse hala kafası önüne eğikti. Saçlarının arasından kısa bir bakış attı. Biliyordum, özür diliyordu bu bakış. Elinden bir şey gelmediği için, beni bu durumdan kurtaramadığı için özür diliyordu benden. Ben de annem gibi başımı önüme eğdim. Özrünü kabul edip etmemem gerektiğini bilmiyordum. Hoş, belki annem de ne yapacağını bilmediği için kafasını kaldıramıyordu. Git giyin, dedi babam söylevi bitince. “Geç kalmak istemeyiz.”

Annem sessizce elbisemi giyinmeme yardım ediyordu. İçeriden kapının çalındığını duydum. Aile yakınları gelmişti. Herkes içeri, babamın yanına giderken teyzelerim odama gelip hazırlanmama yardım etmeye başladılar. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu.

Bir ömür gibi gelen hazırlanma süreci bittiğinde herkes arabalara binmek için kapıya yöneldi, en önde biz olmak üzere. Annemin, benim ve teyzelerimden birinin bindiği arabayı ağabeyim sürecekti. Babam ise arkadaki gruplarda bir yerlerde akrabalarla konuşmaya dalmıştı. Araba hareket edince ağabeyim ölüm sessizliğini bozmak için radyo açtı. Sadece boş bir gürültü duyuyordum, kafamın içindeki sesten başka sesleri anlayamıyordum. Arabamızın bir kamyonla kaza yapıp içinden kimsenin sağ çıkamamasını diliyordum kendi kendime. Başlık parasını elleriyle saydığı için ağabeyimin, gelinliğimi seçtiği için teyzemin ve ses çıkarmadığı için annemin de benimle beraber ölmesini istiyordum. Belki de arkamızdaki, içinde dayılarımın olduğu, sürekli korna sesi gelen araba da bu bozuk yollarda ilerlerken uçurumdan yuvarlanmalıydı. Hatta, aynalarına havlu bağlı arabalardaki herkes ölmeyi hak ediyordu. Beni kırmızı kurdelelerle 46 yaşındaki bir adama sunan herkes, tüm ailem.

Gelmesini istemediğim an gelip çatmıştı. Ben ne olduğunu bile anlamadan zaman geçmiş, 46 yaşındaki ağanın, birkaç dakika içinde eşim olacak adamın yanına oturmuştum. Ufak bir salona benim tüm ailem ve adamın şahitleri doluşmuş, bazıları acıyarak, bazıları gülerek bizi izliyorlardı.

İmam duasını bitirdikten sonra bize döndü ve rızamız olup olmadığını ilk kez sordu. Adam evet dedi, ben de ondan birkaç saniye sonra onayladım. Midem bulanmaya başlamıştı. İkinci kez sordu. Adam yine evet dedi, kendimi ağlamamak için zor tutuyordum. Zorla evet demeyi başardım. Üçüncü ve son kez sorduğunda artık gözyaşlarımı tutamıyordum. Adamın evet cevabından sonra imam bir süre kararsız bakışlarla beni süzdü. Hala cevap vermemiştim. İyi misin, diye sordu bana.

İyi değilim, diye fısıldadım. İmam belli ki dediğimi duymamıştı. “Değilim, hiç iyi değilim!” işte o an salon sessizliğe büründü, bütün bakışlar üstümdeydi. Özellikle babamın ve ağabeyimin bakışları, bıçak gibi her yerime saplanıyordu. Babamın bakışları benden yavaşça imama doğru kaydı. Tehditkar bakışların altında kalan imam da yalvarır gibi bakıyordu bana. Başım dönüyordu. Babama son bir kez baktım. Titreyen sesimle, zor da olsa evet demeyi başardım. Sonrasında olanları duymadım, görmedim de. Ağanın arabasına binip konağına gittiğimin farkına varamamıştım bile.

Sonraki sabah uyandığımda etrafımda ne annem, ne babam, ne ağabeyim, kimsem yoktu. Bir tek yanımda uyuyan adam ve yerdeki kırmızı kurdelelerim. Bundan sonra ne yapacağıma karar vermem birkaç saniyemi aldı. Kurdelelerimi alıp adamı uyandırmamaya dikkat ederek odadan çıktım. İçinde bir sandalye gördüğüm bir odaya girdim. Sandalyenin ağır olmasını umursamadan var gücümle ittirdim ve avizenin altına getirmeyi başardım. Kurdelemi avizeye bağlayınca yapmam gereken tek bir şey kalmıştı: bir kez daha kırmızı kurdelelerimi kuşanmak.

 

(Visited 73 times, 1 visits today)