Kırmızı Kalemle Yazılmış Bir Yüz

Şimdilik izimi kaybettirdim ama beni bulmaları an meselesi. Vaktim daralıyor. Bu mesajım insanlığı uyarmak için tek umudum. Sistemin koruyucu duvarından geçebilmesi için elimden geldiği kadar mesajımı kısa tutmaya çalışacağım. Umarım bu mesaj ulaşması gereken kişilere ulaşır. Baştan sona bilmeniz gereken her şeyi anlatacağım.

Bütün bunlar başıma gelmeden önce bende sizler gibi normal bir lise öğrencisiydim. Hayatım boyunca sisteme uymuş, bana ne denilirse yapmış ve herhangi bir kuralı sorgulamaktan kaçınmıştım. İşte yaptığım en büyük hata buydu. Lisedeki ilk yılımda bile. En belirgin ayrıntıları, gözümün önündeki ipuçlarını ve kanıtların hepsini resmen görmemiştim. Birisi bu ipuçlarının her birini benden saklamıştı. Ve o kişiyi bu yılın başında görmeye başladım.

Dokuzuncu sınıfa geçince her şeyin zorlaşacağını söylemişlerdi evet. İki müfredatın yükü omuzlarıma binmeye başlamıştı. Her geçen gün daha az uyku almak beni delirtecek noktaya getirmişti. Yaşıtlar arasındaki yarış da oldukça yorucuydu. Doğuştan hırslı olmam ve mükemmelliği amaçlamam da işi hiç kolaylaştırmıyordu. Özellikle ilk üçte olan çocukları geçme isteğim beni bir saat uyuduğum günlerde ayakta tutuyordu. Fakat bu içimde yanan ateş ve uykusuz geceler başımı ağrıtıyor, baş ağrıları beynimi görmemem gereken şeyleri görmeye zorluyordu. Ama aslında ben farkında olmadan gerçekleri görüyordum.

Gördüğüm şeyler çeşitliydi. Klasik şizofren hastaları gibi gözler, canavarlar veya yaratıklar görmüyordum. Sadece insanların etrafında ipler vardı. Sanki birisi onları yönetiyor gibiydi. Fakat kafamı yukarı kaldırıp kimin ipleri çektiğini göremeden görüntüler bir anda kayboluyordu. Bu beni meraklandırdı ama çok kurcalamamaya karar verdim. Sınav tarihi yaklaşıyordu ve şampiyon liginde o üçlüden daha yüksek not alıp öğretmenlerime kendimi göstermem lazımdı. Bir kere başarmıştım ve o kırmızı kalemle yazılmış yüz sayısı gördüğüm en güzel şeydi. Onu tekrar almalı ve üçünden de daha başarılı olmalıydım!

Sınav haftası görüntüler daha da yoğunlaştı. Geceleri içtiğim kahve vücudumu hiç iyi etkilemiyordu. Sanki kahve değil de zehir içiyordum. Bazı sınavlar sırasında bir suratın beni izlediğini hissediyordum. Gülüşleri kulaklarımda çınlıyor, bakışları bütün vücudumu tir tir titretiyordu. Ne zaman onu hissettiğim tarafa baksam aniden kayboluyor ve her şey normalmiş gibi gözüküyordu. Ta ki bir güne kadar…

Okul sonrası etüdüne kalmıştım ve etüttekiler bir türlü susmak bilmemişti. Etütten çıktıktan sonra başımdaki ağrı katlanılmaz dereceye ulaşmıştı. Okulun kapısına doğru yürürken bir şey ayağımı kavradı ve yüz üstü yere kapaklandım. Kafamı kaldırıp baktığımda vücudumun iplere dolandığını gördüm. Ve önümde onu gördüm. Tıpkı çizimlerimdeki gibi ama kanlı canlı karşımda, simsiyah hayatsız gözlerle bana bakıyor. Korkumdan kalakalmıştım, geriye çekilmeye çalıştım ama bana doğru gelmeye devam etti. Birinin bileğimi tuttuğunu farkettim. Başımı çevirip baktığımda her şey tekrar normale dönmüştü ve şampiyon ligi üçlüsünden en zeki çocuk karşımda duruyordu.

Kalkmama yardım etti ve iyi olup olmadığımı sordu. İyiyim dedikten sonra çocuğun yüzü değişmeye başladı. Birisi resmen çocuğun yüzünü tutmuş çekiyordu. Gözlerimi kırpıştırdım ve bir anda her yer statikleşti. Karşımda sadece iplere sarılmış gözlerinden siyah bir çeşit sıvı akan çocuk duruyordu. Sanki ele geçirilmiş gibiydi. Ona yardım etmek istedim ta ki arkasında yıllarca beni soru bankaları aracılığıyla avlayan, rüyalarıma girip korkutan o antik şeytani varlık belirene dek. Onunla birlikte diğerleri de ortaya çıktı. Edebiyat, Kimya, Fizik ve o… Matematik, benim ezeli düşmanım. Yıllarca savaştığım o şeytan gerçekti ve hiç de iyi bakmıyordu. Çocuğa sarıldı ve diğerlerine teslim ettikten sonra bana doğru yürümeye başladı. Zonklayan beynim ilk defa bir işe yarayıp adrenalini bacaklarıma pompaladı ve tüm hızımla kaçmaya başladım.

Koşarken duvarlar üstüme kapandı, siyah eller ayaklarımdan tutup beni Matematiğe doğru çekmeye çalıştı. Tüm gücümle hepsini tekmeleyip kaçmayı başardım. Yolda Tarih’e ve Coğrafya’ya çarptım. Az daha beni yakalıyorlardı. Koştukça koştum, nefes alamaz hale geldim. Gözlerimi kapadım ve bir köşeye oturdum. Matematik beni görmemişti. En azından şimdilik.

Bu yazımı okuyan sizlere uyarım, sakın ama sakın derslerin sizi kandırmalarına izin vermeyin. Size acılarınız onları her geçen gün daha da güçlendiriyor. Onlara hayati bir şeymiş gibi bağlanmanız ise sizin hayatınızı sömürmelerini sağlıyor. Başkalarıyla yarışmayın bırakın Matematik ve diğer dersler onları sömürsün. Siz kendi başarınıza bakın ve her zaman tetikte olun. Derslerin tuzağına benim gibi sakın düşmeyin!

 

(Visited 30 times, 1 visits today)