Bataklıkta kirli çamur olduğum 16 Kasım 2019 günü;
Her zaman, her şeyde mantık ararken ilk defa mantığımla aklımda kaybolamadım. İlklerimi yaşadığım bu yılda ilk defa gözlerim gördüklerine inanamaz, kulaklarım duyduklarıma inanamaz oldu. İlk defa mantığın evrende yok olmasını her şeyin zihnimizde yaşadığımız gibi olmasını istedim.
Tatil olacağı için bir mutlulukla uyuduğum günün sabahında, gözlerimi; ,kulaklarımın duyduğu, aklımın uçup gitmesini ve zihnimin köşesindeki toz pembe hayatın elimden kayıp gitmesini zorunda tutan kara bir haberle açtım. Keşke açmasaydım.
Yatağımda zangır zangır titrerken, gerçek hayatla yüzleşmemiş olmayı dileyerek damlalarımı beyaz çarşafımın üstüne usulca döktüm.
On dakikada, ellerim titrerken zorla tuttuğum kıyafetlerimi bavula sokmaya çalıştım. Apar topar tüm bunların yaşandığı yere doğru ailemle birlikte yol aldım. Kulaklarımın duyduklarına inanmaması için müziğin aklımı doldurmasına ve gözyaşlarımın usul usul yanaklarımdan akıp pantolonumu ıslatmasına izin verdim.
.
Saatlar sonunda vardığımda, herkesin gözlerinde yaşları gördüğümde gerçeğe doğru bir adım daha attım, babaannemin yakarışlarını duyduğumda bir adım daha, kendimi babaannemin kucağına atıp ikimizin yakarışları evi doldururken bir adım daha gerçeklikte kayboldum…
Hala zihnim bu yenilgiyi kabul etmezken, soğuk havanın verdiği uyuşukla- ya da düştüğüm sonu görünmeyen boşluk yüzünden- bedenimi hissedemez oldum.
Önümüzde olan cenaze arabası yüzünden gerçekliğe bir adım daha atmak zorunda bırakıldım. Dışarıya baktığımda kafamı sola ya da sağa çevirmek için bir sebep bulamamam ve baktığım yeri görememem doğal mıydı?
Saat kavramını kaybetmem ve soğuk gecede soğuk morga doğru son hız gitmemiz, bir kez daha bu güne kadar yaşadığım on dört yılın hayal olacağını hatırlattı.
Keşke kendimi güçlü sanıp cenaze arabasının içinden battaniyeyle sarılmış olan ruhsuz bedene bakmasaydım, yıkılışım güçlü olmanın yanından bile geçemezken; nerden bilebilirdim ki kafatasıma zorla kazıtılacak görüntü battaniyeye sarılmış bembeyaz kesilmiş ruhsuz bedeni olacağını…
Gerçekliğe doğru bir adım bile atamadan gerçek hayat adı verilen sonumun ne olacağını bilmediğim bataklığa çekildim. Beynimden vurulmuşa döndüğüm mantıkta sadece bir görüntü olan, lakin zihnimde kelebeğin bir günlük ömrünü umursamadan bizim kirli bedenimize konmasını hatırlatan bir gerçekti.
Etrafımda baş sağlığı dileyen insanlarla bataklıkta kaybolmaya başladım.
Gelecek odaklı yaşayan ben şu anı kaçırmıştım. Anladım ki, asıl önemli olan geleceği şimdi inşa etmek değil; anda kalarak anı yaşayarak geleceği şekillendirmekti.
Mezarlıkta kazılan toprak çukurun içine damlalarımı akmasını, düşüp onun toprağını çamur yapmasını düşünüp zorla ayakta kalırken, beyaz kefeni gördüğümde artık o bataklığı yaratan kirli çamurun biri olduğumu anladım.
Nerden bilebilirdim ki bataklığı yaratan o kirli çamurun biz olduğunu…
Nerden bilebilirdim ki ilk defa mekanı cennet olsun denilmesinin kalbimi parçalayıp bin parçaya ayıracağını?
Evet, aklım bir kez daha zihnimi yenmişti…Ve o an anladım ki değerini bilmediğimiz her an bizi başka bir hayat yaşamaya mahkum ediyordu.