İnsanın terinin daha derinin üstüne çıkamadan buharlaştığı kavurucu bir ağustos sabahı.Görev yerimize doğru gitmek üzere ben dahiil 15 asker tankın içinde yol alıyoruz.Buranın insanları yine sokağa çıkıp ayaklanma başlatmışlar.Yaklaşık dört aydır her hafta aynı şey,hiç bitmeyecek gibi görünen bir döngünün içinde sürüklenip gidiyoruz.Sabahın bilmem kaçında apar topar arabaya bindirilip daha önce yüzünü bile görmediğimiz insanlara emirler yağdırarak pankartlarını yakmak ve benzeri işler.Bu uzu süren sıkıcı yolculuklar boyunca bu yere görevlendirildiğimden beri yaşadıklarımı sıkça düşünür oldum.
İlk zamanlar tam bir kargaşaydı.Anlamadığım dilde,bana hiç de benzemeyen insanlarla doluydu burası.Geldiğim hafta yerleşme ve etrafı keşfetme ile geçtiyse bile zaman ilerledikçe yapmam gerkenler iyice cani bir hal aldı. İkinci hafta ayaklanmanın başındaki grubu topluca darp ettik.O an yaptığım işin bilincinde değildim.Babam emekli astsubaydı ve benim de kendisi gibi ülkesini gururlandıracak bir insan olmamı istiyordu.Annemle de zaten bu yüzden ayrılmışlardı.Annem babama çok sabretmiş ama artık onun zamanında yaptığı vahşetlerin yükünü daha fazla kaldıramayacağını söyleyip, beni de alıp başka şehre taşınmıştı.Bense babamın tüm o anlattıklarını güzel bir hayalmişcesine benimsedim ve askerlik zamanım geldiğinde içinde bulunduğum birlik ile birlikte bu ülkeye gönderilmek için elimden geleni yaptım.İşin hic de zannettiğim gibi olmadığını bilseydim bu işlere hiç bulaşmazdım.
İlerleyen günlerde bu bölgede insanların darp edilmesi,insanlara daha onları dinlemeden kurşunlar yağdırılması,ayaklanma çıkarmayanlara bile bir çöpmüşcesine bakan meslektaşlarım…Artık babamın hayali benim için kabusa dönüştu.Kendi insanlığımdan şüphe etmeye başladım.Ama ben bu yapılanlara kalbim acıyarak katlanıyorsam diğer insanlardan sayılmam değil mi?Bugünkü görev yerimize varmak üzereyiz.Bunu ağlayan çocukların ve çığlık çığlığa çocuklarını bizimkilerden korumak için koşuşturan annelerini görmem ve seslerini duymamdan anlamam ne kadar da acı.
Yaklaşık bir saat oldu ve yaklaşık on beş dakikadır bulduğum en ıssız köşeye çekilip düşünüyorum ama artık sadece düşünmekle yetinemem en azından yazmam gerek.birşeyler yapmalıyım yoksa şuracıkta kafayı yiyeceğim.Ben nasıl böyle bir hata yaptım.Sanki bütün dünya sessizliğe büründü.Bu yaardım çığlığını bir tek ben mi duyuyorum?Neden kendi ülkemin insanları buradakilere karşı bu kadar öfkeli,neden diğer ülkeleri çeken kaynaklara sahip bir coğrafyada doğmak onların suçuymuş gibi acımasızca saldırıyorlar?Bu tarafa doğru kaçan onlarca insan var.Bana doğru koşan bir çocuk görüyorum.sanırım yaralı.Giderek yaklaşıyor.Sanırım onu…
Bu ülkesi ile birlik olup daha doğrusu yapması gereken görevi yerine getirip gittiği yerde yine ülkesinin istediği düzeni sağlamak yerine gizlice burada gördüğü vahşetlerden bahsedip şimdiye kadar yaptıklarından dolayı ne kadar pişman olduğunu anlattığı videoyu medyaya sızdıran ve kendi tarafındakilere karşı gelerek yaralı bir çocuğu askerlerden kurtaran bu sırada kendisine isabet eden kurşun nedeni ile hayatını kaybeden askerden geriye kalan defterin son sayfalarında yazanlardı.yaptığı onun gibi bu düzenden şikayetçi ama korkudan bir şey yapamayan birçok askere cesaret vermiş,bu işten vazgeçip hapise girmek pahasına bile olsa görevlerini bırakmalarını sağlamıştı.Ortalık askerin çektiği videodan sonra daha da fazla karıştığı için birçok ülkenin de tepkisini çekmişti.işler böyle sarpa sarınca gözleri daha fazla üzerine çekmek istemeyen ülke başkanı saldırılara ara verdi.
Sonrasında işler iyiye mi gitti bilinmez ama o gün o an o durumda bir insan hala doğru olanı yapabiliyorsa diğerleri de yapabilir.İnsanlar bu dünyada hiçbir şeyin kalıcı olmadığını kalıcı olanın yalnızca yapılan iyilik ve kötülüğün;kahramanlık ve zulmün olduğunu anlarlarsa o zaman bu askerin ve daha binlerce masum vatandaşın ölmesine değecek adımlar atılabilir.