Kitabın 120. sayfasına geldiğimde, el yazısıyla yazılmış bir cep telefonu numarası gördüm. Merakımdan hafif bir korku ile bu numarayı arayacaktım. İçimden bir ses, bunun sadece bir kitap olduğunu ve kimsenin açmayacağını söylüyordu. Buna rağmen o sesi dinlemeyip numarayı aradım.
Açan kişinin sesi biraz solgun, kaba ve garipti. Titreyen bir ses tonumla “Merhaba” dedim. İçim kıpır kıpırdı, beynimde şu sorular dönüyordu: Ne diyecek, ne yapacak ve bunun gibi bazı sorular. Kendime sakin ol dedim, bu sadece bir numara dedim, biraz olsun rahatlamıştım.
Açan kişi adını söyledi: Bana “gizemli” diye hitap edebilirsin dedi. Ben de sakin ses tonumla tamam dedim. Gizemli bana bir adres verdi ve bir saat içinde orada olmamı söyledi. Bu soğuk sonbahar havasında kalın ceketimi giydim, yola koyuldum. İç sesim, daha tanımadığın birine inanıyor musun gerçekten diye söyleniyordu. Onu asla dinlemedim, işime koyuldum ama o da çok haklıydı. Bir yandan da onu dinlemek istiyordum.
Düşüncelerimi bir kenara bıraktım ve bir baktım ki konuma gelmiştik. Dıştan mükemmel bir tasarımı vardı, bu çok hoşuma gitmişti, taa ki içeriye girene kadar. İçeriye korku dolu adımlarla ilerledim, kalbim fırlayacak gibiydi. Kapıyı açtım, içerisi sadece aynalarla dolu hafif karanlık bir odaydı. Hemen oradan kaçıyordum ki biri benim kolumdan tuttu ve “DUR” diye bağırdı. Arkamı bir döndüm, ŞOK! Kuzenim Anna bana doğum günümde hediye ettiği bu kitap, meğerse sadece beni korkutmak istediği söyledi. Kahkahalarla birlikte bana, hem biraz meraklı, hem heyecanlı, hem de korkunç bir anı oldu. Ömrüm boyu unutamayacağım!