Her günüm sıradan geçiyordu.Her zamanki gibi standart bir ruh haline sahiptim.Kendimi bulamıyordum ve bu yüzden kendim gibi davranamıyordum.Kendini tanımayan kişi,kendi gibi davranamaz. Hindistan’ın varlıklı bir ailesinin tek çocuğuydum.İsmim Ayan. Annemi ve babamı henüz altı yaşındayken kaybettim. Şu anda ise 28 yaşındayım.Üniversite mezunuyum.Hukuk okudum ve bir avukatım.Bunlar size kendini tanıt diye sorulduğunda verilen cevaplar.Bunlar sizce bir insanın kendini tanıtması için yeterli bilgiler mi?
Artık hayattan kopmuştum yaşanan durumlar karşısında artık tepki vermiyordum ve duygusal açıdan bakmıyordum.Sadece bir robota dönmüştüm.Duyguları olmayan bir insana.Altı yaşımdan beri hep aklımda babam ve annem var.Onların yapmaktan keyif aldıkları şeyleri yapmaya 20 yaşımda başladım.Babam çok iyi kumar oynardı ve artık el falı okuyabiliyordu.Kumar oynayan insanlar yüz mimiklerini yok etmeyi başarırlar fakat bu sadece yakaların yukarısında olan bir saklanma biçimidir.Her insanın kendine özgü bir el hareketi vardır.Kimi heyecanlandığından parmaklarındaki eklemlerdeki sıvı yer değiştirene kadar sıkarlar.Bu çok estetik bir görüntü oluşturur.Artık insanların o an neler yaşadıklarını anlayabilecek kadar öngörüşlü olursun ama hala kendini tanıyamayan ve başkaları gibi yaşayan bir insansındır.
Kendin olmaya çalıştıkça bedenin senden kaçar.Düşüncelerin artık özgün davranmak istese de bunu bedeninle bir bütün haline getiremez.Sen de mutsuzluk içerisinde kendini yersin.Artık hiçbir şeyden kaçamazsın hatta kötülük senin bedenini besler ve sen bundan zevk alırsın.Hırsızlık yaptığım bile oldu ilk başlarda kendimden nefret ettim ama sonralarda bu nefretten beslendim.Elimde benim olmayan paralar vardı ve buna rağmen insanlar benim etrafımda dönüyordu parası olanların etrafında dönülen bir dünya.Giyimim yerli yerinde tıpkı bir İngiliz gibi giyinmiştim ve Fransa’nın en yoksul semtlerinden birinde böyle geziyordum.Cüzdanımda iki yüz,üç yüz birim para vardı.Sokakları temizleyen bir temizlik görevlisine yaklaştım adam çekindi.Giyimime bakıldığında Monte Carlo’da olmam gerekirken ben en yoksul ve en acımasız sokaklardan birinde geziyordum.Bir şey demeden 20 birim para uzattım ve adam şaşırdı.Bir an için duraksadı ben de parayı cebine sıkıştırıp siyah paltom ile karanlığa doğru yürüyüp yokluğa karıştım.Sokakta yürürken bir kaç hırsız beni köşeye sıkıştırdı.Tepkisiz kaldım ve bu tepkisizlik onları ürküttü.Bana tehditler savurdular ve ben umursamaz tavırlarımla karşılarında durdum.Adamların yüzündeki aşağılanmış ifadesinden zevk aldım ama içimde ufak bir acıma duygusuyla onlardan özür diledim ve cüzdanımı onların gözünün önünde açıp içinden 10 birim alıp verdim.İsteseler çok rahat cüzdanı alıp karanlığa karışabilirdi ama yapmadılar.Çünkü onlar işlerini severek yapmıyorlardı artık yaşamış olduğum duygu boşluğundan zevk almaya başladım insanları yönetiyordum.Bu içime inanılmaz bir mutluluk katmıştı ve artık kendimi bulmuştum.Nefretin içindeki kendimi.
Tıpkı bir davetsiz misafir gibi gelmişti.Aklıma girmeyi başarmıştı.İlginç bir şekilde bedenime de.Her zaman kaçan bedenime.Artık içimdeki şefkat yerini şehvete bırakmıştı ve sadece keyif alabilmek için yaşıyordum.İnsanlar için değil.Onlar gibi değil.Kendim gibi.Kendimi tanıdım.Kim olduğumu biliyordum.Kim olduğunu bilen her insan gibi kendim gibi yaşıyordum.