Ev; en güzel anlarınızın, şen kahkahalarınızın, sevinçten attığınız çığlıkların, en sessiz ağlayışlarınızın ev sahibidir. Kışın ayazında sizi sarıp sarmalayan baharın gelişiyle pencerelerini açan her sinirlendiğinizde kapılarını vursanız da sizi açıkta bırakmayan kadim dostunuzdur ev.
Her insanın hayatında belirli amaçları, hayalleri, bakış açısı vardır. Bunlar yetiştirildiği ortama, alışkanlıklarına veya imkanlarına göre çeşitlilik gösteren etkenlerdir. Kimi insanlar artık şehrin gürültüsünden bunalmış, benliği ile baş başa kalma taraftarıdır. Onun için dar sokaklarda dip dibe binalar değil doğanın huzuru olacaktır ilacı. Kimisi ise dertlerinin şehrin kalabalığına karışmasını, kafasının içinde onu yiyip bitiren o şeyin şehrin gürültüsünde kaybolmasını diler.
Bana gelecek olursak ben şehirle dertleşen taraftayım. Mimarinin güzelliğiyle, dar sokaklarda söylenen şarkılarla kendini bulmak doğa ile baş başa olmaktan daha cazip geliyor. Her yere koşuşturan insanlar, kalabalıkta tutunmaya çalışan hayatlar ve hiç görülmemiş duyulmamış hayatlarla karşılaşmaya bir adım daha yakın olmak ben ve benim gibi birçok insanı dinç tutan şey olabilir. Şehrin her köşesinde kaybolmak, imkanların göbeğinde yaşamak, konforlu bir yaşam sürmek için her şeye sahip olmak… Çoğunluğun diğer yarısını oluşturan öbür kesim için ise hareketten, gürültüden uzak bir yaşamla beraber müstakil bir evde iyi komşuluk ilişkileriyle sürdürülen bir ömrü tercih ediyor.
Aslına bakacak olursak herkesin genel bir arayışı var. Kendini en rahat hissettiği yerde bulunmak. İşte bu nedenle bir ev herkes için aynı güzellikte olamıyor. Tıpkı en başında da belirttiğim gibi her bireyin ihtiyaçlarına göre şekilleniyor mimari. Çünkü ev sadece bir yaşam alanı değil bir ömrünüzü içinde barındıran dört duvardır.