İş çıkışı sahilde yürümek istedim. Rüzgar yüzümü tatlı tatlı okşarken içim huzurla doldu. Denizin yüzeyinde sektirmek için yerden bir taş almak üzere eğildiğimde içimde birden hayatla ilgili her şeye karşı tiksinti belirdi ve yıllardır zevkle, huzurlu yaşadığım bu şehir bana çok yabancı gelmeye başladı.
Eve döndüğümde bu his hala geçmemişti içimden. Biraz uyumanın iyi geleceğini düşünerek yatağıma gittim. Uyumak bile istemiyordum, içimden hiçbir şeyi yapmak gelmiyordu. Yine de kendime uyumaya zorladım.
Bir saat sonra kapı ziliyle uyandım. Gelen arkadaşlarımdı. Bana dışarıya çıkmayı teklif ettiler. Ben ne kadar bir şey yapmak istemesem de zorla çıkardılar beni. Boğaz kenarında çimenlik bir alana gittik, diğer arkadaşlarımız yemekleri hazırlamışlardı. Hep beraber yemeğimizi yedik ama içimdeki o boşluk asla geçmiyordu. Bu o kadar büyük bir boşluktu ki arkadaşlarım yapmayı en sevdiğim şey olan dans etmeyi teklif edince bunu reddetmiştim.
İşte o an arkadaşlarım bendeki garipliği fark ettiler. Onlara her şeyi anlattım ve bana işten izin almamı ve onlarla birlikte bir tatile çıkmamı teklif ettiler. Başta bu fikir pek hoşuma gitmese de sonunda beni ikna ettiler. Bir hafta için işimden izin aldım ve arkadaşlarımla tatile çıktık. Ama sorun şu ki bu tatil de işe yaramadı. Ne yapacağıma, neye ihtiyacım olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu.
Arkadaşlarım patronuma durumu anlatıp benim uzunca bir süre izne ayrılmamı sağladılar. Bu sürecin ilk zamanlarında depresyona girdiğimden hiç şüphem yoktu çünkü sadece yatıp yemek yiyordum. Belli bir zaman sonra bu sürecin benim hayattaki imtihanım ve kendimi bulma sürecim olduğunun farkına vardım.
Elimden geleni yapıp bu durumdan çıkmam gerekiyordu. Hayat devam ediyordu çünkü. Her şeyinden tiksindiğim bu yaşamın içinden kurtulmak için tek bir yol vardı, eskiye gitmek. Bir zamanlar bu şehirde yaşamak için can atan o küçük kıza, buraya geldiği günden beri yaşadığı tüm zorlukları görmezden gelip bu şehri yaşayan o kıza geri dönmenin vakti gelmişti.
Şuandan itibaren artık on dört yaşında bir kızdım. Düşüncelerim, hareketlerim bu yaşta bir kız çocuğuna göre olacaktı. Kendime güzel bir gezi planı hazırladım ve gitmeyi çok sevdiğim bütün yerlere gittim, yapmayı çok sevdiğim her şeyi yaptım (dans bile ettim), yemeyi çok sevdiğim her şeyi yedim.
Bu birkaç günü hiçbir şeyi düşünmeden sadece kendime odaklanarak yaşadım ve anladım ki ihtiyacım olan tek şey buymuş. Hayatın içindeki koşuşturma kendimi kaybetmeme neden olmuş. İşte o an anladım ki insan ne olursa olsun bir şeyleri başarmaya çalışırken kendini kaybetmemeli. Kendine zaman ayırmalı. Gerektiğinde kendini bulmak için bir şeyi başarmaya çalışırken uğraştığından daha çok uğraşmalı çünkü kendimiz yoksak hiçbir şeyimiz yok bu hayatta.