Her insanın doğası gereği doğru, yanlış; kabul edilebilir, edilemez; değerli, değersiz; gerekli, gereksiz gibisinden gördüğü birtakım şeyler vardır. Bunların çoğu insanoğlunun muhakeme yeteneğine ya da inancına dayalı olarak ortaya çıkan algılardır. Kimisi neyin iyi veya kötü olduğuna karar verirken temeli olan kanıtları ve mantıklı nedenleri tercih ederken kimisi de kararlarını sezgilerine, hissettiklerine göre verir. Seneler boyunca iyi, kötü, olumlu, olumsuz diye ayrılanlar sadece kararlar değildir. Sayılar, cisimler, hayvanlar, renkler ve daha bir sürü şey uğurlu, uğursuz, şans getiren ve benzeri şekillerde kategorileşmiştir. Buna batıl inanç denir. Batıl inançlar, çoğu insan için gerekçesi yahut temeli olmayan; bazıları içinse tamamen doğru ve dikkat edilmesi gereken unsurlardır. Peki, bu objeler cidden huzurunuzu kaçırır mı yoksa sadece ortaya atılan söylentiler midir?
Sabah uyandınız ve mutlu bir şekilde mahallenizde dolaşıyorsunuz. Hiçbir sıkıntınız yok, her şey tıkırında gidiyor, bundan iyisi Şam’da kayısı. Fakat siz bankta otururken sizin yanınıza sadece sevgi bekleyen bir kedi geliyor. Bu kedinin kömür karası bir kürkü var, bunu görür görmez yüzünüz asılıyor çünkü kara kedi uğursuzluk demek. O banktan kalktıktan sonra da gün boyunca bütün işeriniz sarpa sarmaya başlıyor. Sizce bu doğru mu? Doğumundan beri o kılıfıyla beraber gezen canlı bir varlığın size kötülük getirmesi ne kadar mantıklıdır? Kedinin DNA kodlamasından kaynaklanan dış görünüşünü kişinin yaşadığı olayların alametifarikası olması ne kadar gerçekçidir? Yoksa bu şanssız olayların yaşanmasındaki tek sebep kendimizi o olayın olacağına şartlamamız mıdır?
Ben, son olan hariç yukarıda listelediğim tanımlamaların doğru olduğunu düşünmüyorum. Elinde olmayan ve seninle beraber taşıdığın bir faktörden ötürü sadece birinin etrafında durarak ona kötülük getirdiğin düşüncesi mantıklı değildir. Bunlar sadece kendimizi o hadisenin yaşanacağına çok inandırdığımız için ortaya çıkan şeylerdir. Buna psikolojide “kendini gerçekleştiren kehanet” denir. Batıl inançların aynı zamanda toplum üzerinde etkisi olduğu için ister istemez bizim hayatımızda da etkisi vardır. Örneğin 13 sayısının uğursuzluğunu ele alalım. Hristiyanlık inancındaki Son Akşam Yemeği hikayesinde on üçüncü kişinin katil çıkması ile ortaya çıkan on üç sayısı korkusu herkesçe bilinmektedir. Bu korkudan dolayı çoğu kişi 13’ün sadece 12 ve 14 arasındaki bir tam sayı olduğunu unutmakta hatta bazen o kadar korkulmaktadır ki yurt dışındaki birtakım otellerde asansörün içinde 13 numaralı buton bulunmamakta, 13 numaralı oda yapılmamaktadır. Bunlar yetmediği gibi bir de toplamı 13 eden sayılar da yan yana koyulmamaktadır.
Kısacası kendimizi gerçekleşeceğine kodladığımız kaderi biz yazmaktayız. Ne bir sayı ne bir hayvan ne de bir objenin gün içerisinde yaşanacak olan olumsuzluklarda payı vardır. Asıl suçlu olan onların hayatımızı karıştırmalarına izin veren bizlerizdir. Fakat yarattığı düşünülen sorunları düzeltilebilmektedir ve bu yine bizim elimizdedir.
Kendi Yazdığımız
(Visited 23 times, 1 visits today)