man walks along the sea in storm and bad weather. Pencil drawing

Kendi Denizinde Boğulmak

“Çok garipti, ağlayamadım. Ama ruhum paramparça olmuştu.” diyor Dostoyevski “İnsancıklar” adlı eserinde. Peki, siz hiç böyle bir şey yaşadınız mı? Yani, sizi üzen bir olay karşısında bir şey dememeniz ya da bir tepki vermemeniz gerektiğini hissettiniz mi daha önce? Daha doğrusu söyleyeceğiniz şeyin bir türlü ağzınızdan çıkmadığı, ağlayamadığınız bir an oldu mu?

Sanıyorum ki her insan bu duruma en az bir defa düşmüştür. Bazılarının duyguları bastırılır. Yani az önce de belirttiğim gibi, duygularını isteseler de açığa çıkaramazlar. İçlerinde bir şey bunu yapmalarına engel olur. İşin tuhaf tarafıysa bu bizi engelleyen “şey” in ne olduğunu bir türlü anlayamıyor olmamız. Bunu yapmaman gerektiğini sana kalbin mi söylüyor? Yoksa beynin yanlış bir şey yapacağın için mi durduruyor seni, kim bilebilir ki?  Böyle durumlarda karşı koyamamak gerek bence. Eğer vücudun sana bunu yapmaman gerektiğini söylüyorsa, inan bana gereken şey budur. Tabii bu demek değil ki hislerinizi saklayın, sakın ama sakın ağlamayın.

Bunu yapanlar da yok değil hani. Kimileri deli gibi ağlamak istese de bunu yapmaz, kendini ağlamamak için zorlar. Sizin gözyaşlarınızın sel olup gittiği zamanlarda o insanlar kendilerini tutarlar. Zorla da olsa gülümsemeye çalışırlar. Sürekli “Hayır, bir şey olmadı.” ya da “Ben gerçekten iyiyim.” gibi sözler söylerler ama sizce doğdu mu bu söyledikleri? O dışarıdan görülen gülümsemeler gerçek mi dersiniz? Hiç sanmam. Çoğu insan gülümsemenin sadece bir mutluluk göstergesi olduğunu düşünüyor. Onlar da haklı aslında, bu masum tebessümlerin ardında saklanan acıları nereden bilebilirler ki? Gördükleri o güzel gülümsemelerin; içlerindeki onca acıyı saklayan birer maskeden ibaret olduğunu, onlar nasıl bilebilirler?

O ağlamayı reddeden, dertlerini içinde tutan insanlara bazen “duygusuz” diyorlar. Cidden mi? Böyle mi düşünüyorsunuz gerçekten? Psikologlara falan götürüyorlar, acaba psikolojik bir sorunu olabilir mi diye. “Sen de biraz fazla mı abarttın sanki?” diyebilirsiniz; gerçekten, böyle yapanlar var. Ağlamıyor diye bir insan psikoloğa götürülür mü? Duygularını mı kaybetmiş yani, bunu mu demeye çalışıyorsunuz? Ya da her zaman güldüğü için onun hep mutlu olduğunu mu sanıyorsunuz, insanlar o gülümsemeleri sadece mutluluğun birer göstergesi olarak mı kullanıyor dersiniz?

Ağlamayı reddedenlere “duygusuz” dedikleri gibi çok ağlayanlara da “güçsüz” diyorlar. Eğer ağlayan bütün insanlar güçsüz oluyorsa söyleyin bana, gülen herkes mutlu mudur şu dünyada? İnsanlar mutluyken de güler, kızgınken de, üzgünken de… Bütün acılarımızı, öfkelerimizi, çaresizliklerimizi aynı maskenin ardına gizleriz; hepsini içimize atarız ve bütün bu sıkıntılar içimizdeki fırtınalı denizleri oluşturur. İçinizde ne kadar şey biriktirirseniz bu deniz o kadar derinleşir. En sonunda da Stefan Zweig’ın dediği gibi kendi keder denizimizde boğuluruz: “Belki de insan her şeyi içine atmaktan boğuluyor zamanla.”

(Visited 16 times, 1 visits today)