Kendi Çizdiğimiz Sınırlar İçinde Kayboluyoruz

“ İlerde ne olmak istiyorsun?” büyük ihtimalle bütün çocuklara her yerde sorulan bir sorudur ancak cevap yaş büyüdükçe değişir. Örneğin ilkokuldaki bir çocuk bu soruyu “ süper kahraman, şarkıcı, futbolcu” gibi mesleklerle yanıtlarken ortaokula giden bir öğrenci “asker, pilot, itfaiyeci” diyerek cevaplar liseye gelince yani yaş kemale ermeye başladığında bu cevaplar “ mühendis, doktor, avukat” gibi daha gerçekçi olduğu düşünülen mesleklere döner. Bu değişimin sebebi yalnızca ufuklarımız genişlediğinden mi olur? Düşünebilen her bireyin böyle olmadığını açıkça gördüğü kanaatindeyim. Ufuklarımız genişlemesine genişliyor da aynı zamanda bize dayatılan gerçekliğin sınırlarını bile zorlayamayacak kadar korkutuluyoruz. Bir işin bize ne kadar uygun olduğundan çok bize gerekli parayı kazandırabilecek veya bize genelde ailelerimizin ya da ailelerimizin bize empoze ettiği saygınlık seviyesine yakışır bir mevkiiyi sağlayabilecek olması bizim için daha önemli olduğu düşünüyoruz. Belki de bu yüzdendir ki hızlı matematik çözen insanlar kalifiye bir mühendis olacağını, ezberi iyi olan her insan uluslararası hukuk okuyabileceğini sanıyor. Bu o insanları mutsuz etmekle kalmayıp, o meslek dallarında alanında yetersiz insanların sadece zaman geçirip çalıştım demek için günlerini harcamasına neden oluyor. Üniversite ise bu yolun en önemli adımlarından biri ancak insanların yanlış emeller uğruna harcadığı yılların da bir temsili bence. Üniversiteliler genelde 4 yıllarını harcadıkları bu yerde belli bir olgunluk seviyesine ulaşıp kendileri hakkında daha kesin ve sağlıklı kararlar verirler ve bazen de bu karar okudukları bölümün onlara göre olmadığı olur. Bu durumda genç yetişkinler kendilerine başka yollar çizmek zorunda kalır ve büyük zorluklar yaşarlar. Kimisi yine sevmediği ama yapmak zorunda olduğu işlerle hayatını geçirir. Pek azı başarabilir ama bu hayatta yakalayabileceğimiz başarıyı garantilemek de bizim elimizde yani en azından gelen nesil için daha iyi bir sistem oluşturabiliriz. En önemli husus ise bence Einstein’ın da dediği gibi bir balığı ağaca tırmanma yetisiyle ölçmemek. Bu ise öncelikle çocuklara o ilkokulda sahip oldukları hayal gücünü kaybettirmemekten geçiyor ancak bu sırada da ufuklarını genişletmek onlara istedikleri şeyi geniş bir yelpazede önlerine sunmak da oldukça önemli. Ayrıca piyasadaki bütün meslekleri para kazanmak uğruna bir yarış pistine çevirmeye gerek yok çünkü ülkelerin ve insanların en az doktorlar kadar tesisatçılara da ihtiyacı var. Her insanın ve her işin güzelliğini anlatarak küçük çocukların hem ufkunu genişletebiliriz ayrıca büyüdüklerinde onların hem daha mutlu ve başarılı bir hayat yaşamasını hem de toplumlardaki bağlılığı artırabiliriz ve refah seviyesini yükseltebiliriz. Bunların hepsi iyi bir eğitim sisteminden geçiyor iyi bir sistemle yetişmiş iyi öğretmenlerin yetiştirdiği o güzel kalpli sadece hırs, popülarite, para için savaşmayan nesiller insanlığın en büyük umudu olacağa benziyor. Son olarak ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün gençlere söylediği bir sözünü hatırlatmak isterim: “Sizler, hepinizin geleceğin bir gülü bir ikbal ışığısınız, memleketi asıl ışığa boğacak olan sizlersiniz…”

(Visited 9.223.372.036.854.775.808 times, 1 visits today)