Keman ve Mendil

         Yılbaşına 15 gün kalmış, soğuk, lapa lapa kar yağan bir günde İçten Konağı’nda öğleden beri süregelen yemek telaşı devam ediyordu. Gün batımında başlayacak olan, Adile Hanım ve Semih Bey’in vakıf üyeleri olan seçkin arkadaşları ve meslektaşlarının misafir edileceği davet için konakta ciddi koşuşturmaca vardı. Konağın süslenmesi ve yemek hazırlıklarının başında olan evin baş hizmetçisi Cemile’nin sesi evin içinde yankılanıyordu. Tam Cemile görevlilerden birine masalarda bulunan peçetelerin renginin yanlış olduğunu söylerken Semih Bey’in özel şoförü Müjdat, hayatından bezmiş bir yüz ifadesiyle içeri girdi. Elinde Adile Hanım’a getirdiğini söylediği bir sandık taşıyordu. İğne düşse duyan Adile Hanım, adının konuşmada geçmesiyle hazırlanması yarıda bölündüğü için gergin bir şekilde yatak odasından aşağı indi. Sandığı görünce saniyeler önceki gergin halinde eser kalmadı. Cemile sandığın içinde ne olduğunu sorduğunda, Adile Hanım adeta içine soylu bir ruh kaçmışçasına sandıkta aile yadigarı bir keman bulunduğunu, evde zarar görmesinden korktuğu için de özel bir yerde sakladığını söyledi. Bu akşam da misafirleri için hazırladığı kısa gösteri için getirilmesini istediğini de ekledi.

           Konuşma sesleri üzerine Semih Bey, bıyıklarındaki aklara eşlik eden karla beraber içeri girdi. Kemanı görünce yüzünde sırıtmayla karışık çocuksu bir ifade belirdi, belli ki bu keman hikayesi çok da boş değildi. Semih Bey, Adile Hanım’a iltifat ettiği sırada görevlilerden biri misafirlerin gelmeye başladığını duyurdu. Salondaki aynanın karşısında Adile Hanım saçlarını son bir kez düzeltirken Semih Bey aile yadigarı cep mendilini kare şeklinde katlıyordu. Uzun el sıkışmalı ve samimiyetsiz şekilde sarılmalı karşılamalardan sonra bütün misafirler salonda masaların çevrelerindelerdi. Konak hiç olmadığı kadar gürültülüydü ve uzun zaman sonra ilk kez bu kadar büyük bir davet verilmişti. Semih Bey ve Adile Hanım’ın aileleri ile geçirdikleri kavgalar ve davalar sonrası gelenek haline gelmiş olan bu davetlere uzun bir ara vermişlerdi. Adile Hanım’ın bir kadehe çatalıyla birkaç kez vurmasıyla bütün yüzler ona dönmüş bütün gözler onu izliyordu. Hoş geldin konuşmasından sonra konaktaki insan senfonisi daha da yüksek bir şekilde arada bir kahkahalarla devam etti.

          Semih Bey ve Adile Hanım masaları dolaşıp misafirleriyle bıkkınlık ve heyecanın aynı anda bulunduğu garip sohbetler ederken Cemile ikramları ve içecekleri kontrol etmek için mutfağa gitti. Kemanın bulunduğu sandığı misafirlerden uzak ve güvenli olması için mutfağa koymuşlardı. Gerekli kontrolleri yaptıktan sonra Cemile, göz ucuyla sandığı görünce hayran kaldığı antika kemana bir daha göz atmak istedi. Sandığı açmasıyla gözlerinin faltaşı gibi açılıp Adile Hanım’ın yanına koşması bir oldu. Keman ortalıkta yoktu, sandık boştu. Bunu duyduğu an Adile Hanım kendini yerde buldu. Bununla birlikte bütün konak telaşa verilmişti. Semih Bey hemen Müjdat’ı yanına çağırdı ve kimsenin konaktan ayrılmamasını sağlamalarını istedi. Güvenliklere bu emri ileten Müjdat, Semih Bey’in cep mendilinin yerinin boş olduğunu fark edince Semih Bey’in saçları ve yüzü aynı renge büründü. Konak etrafta koşuşturan görevliler ve güvenliklerin bağrışmaları ile misafirlerin homurtularından geçilmiyordu. Adile Hanım’ın tansiyonu ölçülürken Semih Bey’in soğuk su içerken yaptığı kısa bir konuşma ile konak dinginleşmişti.

          Birkaç dakika sonra misafirler Semih Bey ve Adile Hanım’ı teselli ederken iki güvenlik kollarında iki kişiyle masa önündeki kalabalığı yararak çiftin yanına geldiler. Keman da mendil de bu iki yabancının ellerindeydi. Ancak makyaj ve peruklardan kurtulunca aslında bu iki yabancının çok da yabancı kişiler olmadıklarını fark ettiler. Bu ikili Canan ve Sertaç’tı. Canan, Adile Hanım’ın küçük kız kardeşi; Sertaç ise Semih Bey’in ortanca kardeşiydi. Onları görünce şaşkınlık ve kızgınlık arasında kalan çift, onları soru yağmuruna tuttu. Canan ve Sertaç, suskunluklarını böldüklerinde yıllar öncesinin tozlu sayfaları tekrar açıldı. Aile yadigarlarının yıllar boyu sadece onlarda kaldığını ve bu durumun adil olmadığını düşündükleri için kardeşler arası yadigarların el değiştirmesi gerektiğini söylediler. Yıllar önce tartışma sonrası isteseler de vermeyeceklerini bildiklerinden ötürü gizlice girip almayı garip bir şekilde daha doğru buldular.

          Ne olursa olsun Canan ve Sertaç’ın yaptığı hırsızlığa girdiği için yıllar sonra yapılan davet onlar için karakolda sonra erdi. Adile Hanım davetin kapanış konuşmasını şu şekilde sonlandırdı, “Hem bu daveti vermek hem de aile yadigarımız olan kemanı saklamak, şu ana kadar verdiğim en iyi kararmış.”.

(Visited 7 times, 1 visits today)