Kelimelerin Büyüsü

Soğuk ve fırtınalı gece onu uykusundan uyandırmıştı. Yatağının kenarındaki mumu yaktığında odasında yalnız olduğunu fark etti. Muhtemelen küçük kız kardeşi onu rahatsız etmeden şöminenin yanında kitap okumaya gitmişti. Zaten yaşadıkları bu küçük ama tatlı evde tek arkadaşları kitaplardı.

Yatağından kalkınca dışarıdaki gök gürültüsü onu irkiltti. Baş ucundaki mumu eline aldı ve yalın ayak odasından dışarı çıktı. Üzerindeki uzun kollu tişört her ne kadar onu soğuktan korusa da yeterli hissetmediğinden üzerine kapının arkasına astığı babasının ceketini geçirdi.

Annesiyle babasını trafik kazasında kaybedeli üç yıl olmuştu. Onların geride bıraktıklarıyla hayatta kalmaya çalışıyorlardı iki genç kız. Her ne kadar küçük kız kardeşine belli etmese de ailesinden geriye kalanlar omzundaki yükü arttırmıştı. Psikolojik olarak kendini o kadar yalnız hissediyordu ki bazen konuşarak kendini anlatmak istemiyordu. Sarf ettiği her kelime ona enerji tükettiren bir uğraş haline gelmişti. Belki de annesi ve babasını kaybettikten sonra ona bırakılan günlüğü okumalıydı.

Merdivenlerden aşağı inerken kız kardeşinin, tam da beklediği yerde, şöminenin kenarında kucağında kitapla uyuyakaldığını fark etti. Ufak adımlarla ona yaklaştı ve sessizce kitabı kucağından aldı. Açık duran sayfaların arasına küçük masanın üstünde duran kitap ayracını yerleştirdi. Şöminenin ateşinin sönmeye başladığını anladığında hemen yanda duran sandıktan birkaç meşe odununu şöminenin içine attı.

Elindeki kitabı kitaplığındaki yerine koymak için sadece kitaplara ve çalışmaya ayırdıkları odaya doğru ilerlemeye başladı. Hukuk mezunu olmasına rağmen işini yapmaya değil kız kardeşine ve ona emanet edilen eve bakmaya adamıştı kendini. Okurken edindiği birkaç arkadaşıyla ailesinin ölümünün arkasındaki kişileri araştırmaya başlamıştı ancak kazanın nedenini öğrendikten sonra işten elini eteğini çekmişti. Kendini anlatmayı yavaş yavaş bırakması da hem arkadaşları hem de kendisi için pek de güzel sonuçlanmamıştı.

Odaya girer girmez elindeki mumu çalışma masasının üzerine bıraktı. Kitabı da hemen yanına koydu. Bu odanın büyüleyici etkisini seviyordu. Dışarıda ister zombi salgını olsun ister savaş olsun bu odada olduğu sürece hiçbir şey onun umurunda değildi. Belki kendisi son zamanlarda kelimeleri kullanmakta iyi değildi ancak kelimelerin onu sürüklediği dünyalara hiçbir zaman hayır demezdi.

Aklına o günlüğe bakmak geldi. Belki de ailesi de o günlükte ona bir şeyler anlatmıştı, anlatmak istemişti. Tavan arasında, kutuların üstünde günlüğün onu beklediğini biliyordu. O an spontane bir şekilde karar aldı: Günlüğü okuyacaktı. Bıraktığı mumu hızlıca eline aldı ve odayı terk etti. Merdivenleri tırmanırken verdiği kararı tekrar sorgulamaya başladı ancak bu tür yıldırıcı düşünceleri aklından hızlıca kovdu.

Odasının karşısında duran ve tavan arası olarak kullandıkları odaya hızlıca girdi. Ailesinin eşyalarını kutularda, burada saklıyorlardı. Günlüğü sanki üç yıl önce değil üç dakika önce oraya koymuş gibi hemen buldu. Anlatmanın bir çeşit büyü olduğunu düşünüyordu. Bu yüzden kitaplar ona büyülü geliyordu. Tavan arasındaki o büyük ve tozlu kitabı açtığında bu düşüncelerinin gerçek olduğunu gördü.

Annesinin el yazısını fark edince hem kitabı vebalıymış gibi fırlatıp oradan kaçmak istedi hem de o el yazını sonsuza kadar aklında hapsetmek istedi. Gördüklerinin şokundan hızlıca sıyrıldı ve okumaya başladı.

Ölümlerinden altı yıl önce yazmaya başladıkları bu günlük hem tarihi hem de kızların hayatını değiştirecekti.

(Visited 94 times, 1 visits today)