Bir sabah uyandığımda kendimi salonda buldum, salonu ve mutfağı pek sevmesem de mutluydum çünkü bugün günlerden pazar, yani öyle hatırlıyorum.
Neden sahiplerim her gece beni salona ve mutfağa kilitliyorlar? Bu sorunun cevabını bilmek istesem de bekleyebilir çünkü salon kapısının dışında bana bakan bir çift kahverengi göz gördüm ve bu gözleri tanıyorum. Hemen salon kapısına koştum ve miyavlamaya başladım. Kapı açıldı ve en küçük sahibim Doğa salona girdi. Bana sarıldı ve televizyonu açtı, evin içinde dolaşmak yerine gidip onun yanına oturdum. Bir ya da iki saat sonra Doğa’nın annesi içeri girdi ve beş dakika sonra mutfağa gitti. Ben de peşinden koştum ve koşarken sahibime takılıp dengesini bozdum. “Ah, az kalsın düşecektim! Niye her hafta sonu ben mutfağa giderken peşimden koşuyorsun!?” diye söylenmeye başladı ama ben onu duyamadım çünkü ben bir Van kedisiydim ve Van kedileri sağır olur. Mutfağa gidip yemek kabıma baktım, boştu. Karnım bana “Açıım! Yemek veeer!!” diyordu. Az sonra Doğa mutfağa girdi. Gidip buz dolabından bir tabak çıkardı ve peynir alıp bana verdi. Hemen koşup peyniri yedim ama karnım hala açtı. Doğa’ya baktım ama o başını iki yana sallayıp odasına gitti. Sinirlenmiştim ve rahatlamak için koridor boyunca koştum. Sonunda en sevdiğim odaya geldim, etrafa baktığımda en sevdiğim sahibim Doğa’yı, sürekli tırmaladığım halıyı ve her gün uyuduğum rahat ve yumuşak yastığı gördüm. Gidip yastığıma yattım, güzelce yalanıp temizlendim ve gözlerimi kapayıp uyudum. Bir süre sonra kendimi Doğa’nın kucağında buldum. Çıkmaya çabalasam da Doğa bana sıkıca sarılmıştı. Beni salona götürdü, yanına oturttu sonra da televizyonu açtı. Yarım saat sonra kalkıp odasına gitti, ben de peşinden koşturdum ama odasının kapısı kapalı olduğu için açamadım ve böylece bir günümü daha bitirmiş oldum.