Ormanlar, hayvanlar kadar insanların da hayati ihtiyaçlarını karşılar. İnsanlar için doğal bir miras olan bu ormanlar, yine doğanın bir parçası olan hayvanlara yemyeşil evler sunar. Ormanlar ve hayvanlar mükemmel dengedeki bir ilişki içerisindedir dolayısıyla yeşil evleri korur ve kurtarırken bu evlerin sakinlerine zarar vermek doğanın kendisine, düzen ve dengenin kalbine bir kurşun sıkmaktan ibarettir. Hubert Reeves’in de dediği gibi “Doğa ile savaş halindeyiz. Eğer kazanırsak, kaybedeceğiz.”
Sürekli zarar veren insana her zaman kucak açan bir doğa karşısında insanlığın yaptığı sadece kendini korumakla kalıyor. Doğa savunmasızca kendini insanoğluna sunarken hükümetler payına düşen nimetlerle yetinmiyor ancak sıra sorunlara gelince üstüne düşen görevden kaçınıyor. Doğa ve hayvanlar herkese adil ve fedakar olurken biz, doğrudan etkilenmediğimizde onları korumak ve kurtarmak zahmetinden çekiniyoruz. Örneğin Avustralya ormanları… Dünyadaki her bir canlının oksijeni, manzarası, yiyecek kaynağı, sığınağı ve daha birçok organıdır ancak yangın başladığında insanlar yırtılan kıyafetini değiştirir gibi organlarını da değiştirebileceğini düşünüyor. Oysaki onları el birliği ile tedavi edebilmeliyiz aksi halde yaşam damarlarımızı bir bir keserek hayatta kalamayacağız. “Doğa ile savaş halindeyiz. Eğer kazanırsak, kaybedeceğiz.”
Avustralya’da süren uzun soluklu yangınların külleri her birimizin ciğerine batarken katledilen develerin sızısını kalplerimiz hissetmediyse bu nasıl insan olmaktır? Yangınlarda hayatlarını, evlerini kaybeden hayvanlara üzülürken bütün bunların sorumluluğunu hayati ihtiyaçlarını karşılamak derdindeki su içen develere yüklemek, “Su içiyor, öldürelim.” demek anlamsız bir çelişki değildir de nedir? Ortada can almaktan başka işe yaramayan bir çelişki varken bu trajediye ağlarken gülmemek elde değil. Yangınlar ve afetler için alınan tedbirler, bulunan çözümler hayvanları öldürmekle ya da onları yaşam alanlarından mahrum bırakmakla olamaz. Avustralya yangınında olduğu gibi, bir afet sonucu ölen hayvanların olduğu bir denklemde daha çok hayvanı katlederek doğal dengeyi sağlamaya çalışmaktan daha manasız bir şey yoktur. 11 milyon hektarlık evlerini kaybeden hayvanların yanında evlerini kaybeden 3 bine yakın insan var. 11 milyon hektarlık ağacın üreteceği oksijen, yaşam vereceği canlılar ve diğer bütün hayat pınarlarının yerine yanan ve beraberinde 1,25 milyon hayvanın canını da beraberinde götüren yangının içimizi acıtan tek yanı hayatını kaybeden insanlar değil. Bu kanıya varmak öylesine sancılı ancak önlenemez ki… Bütün bu canlıların ruhlarının üzerine, doğa ananın haykırışlarının üstüne 5 bin devenin doğayı katletmek suçuyla ithaf edilmesidir insanoğluna acıma sebebim. “Doğa ile savaş halindeyiz. Eğer kazanırsak, kaybedeceğiz.”
Dünyamızın güzelliklerini ve nimetlerini paylaştığımız kadar sorunlarını da hep beraber yüklenelim, bu yükü yalnızca hayvanların sırtına yüklemeyelim. Onların hayatını kolaylaştırmamız gerekiyorken yapmıyoruz, bari durumu zorlaştırmayalım. İnsanlar bir olduğunda hastalıklara çözüm bulur, hayatı kolaylaştıracak icatlar yapar, birçok sorunun üstesinden gelebilir ancak hayvanlara zulmü durduramazsa “insanlık” anlamını yitirir. Doğa ile savaşa girmeyelim. Kazandık derken kaybetmeyelim.