Bir zamanlar, Anadolu’nun kalbinde, Alacaatlı’nın huzurlu köyünde yaşlı bir saat ustası vardı. Adı Kerim’di ve zamanın sırlarını çözmekle ünlüydü. Köyün en yüksek tepesinde, gökyüzüne uzanan eski bir kulede yaşıyordu. Kulenin tepesinde, Kerim’in gururu, dev bir saat duruyordu. Bu saat, sadece zamanı göstermekle kalmaz, aynı zamanda köylülerin geleceğini de işaret ederdi.
Bir gün, köye genç bir gezgin geldi. Adı Leyla’ydı ve dünyanın dört bir yanını dolaşarak kayıp zamanın izini sürüyordu. Leyla, Kerim’in efsanevi saatini duymuş ve onun sırrını öğrenmek istiyordu. Yaşlı saat ustası, genç gezgine saat kulesine çıkmasına izin verdi. Leyla, saat mekanizmasının karmaşık ayrıntılarına hayran kaldı. Her bir dişli, her bir çark mükemmel bir uyum içinde çalışıyordu.
Kerim, Leyla’ya saat kulesinin sadece zamanı değil, aynı zamanda insanların kalplerindeki arzuları da yansıttığını söyledi. Saatin sırrı, insanların en derin dileklerini gerçekleştirebilecek güce sahip olmasıydı. Ancak bu gücü kullanmanın bir bedeli vardı, zamanın bir parçasını feda etmek gerekiyordu.