İş çıkışı sahilde yürümek istedim. Rüzgâr tatlı tatlı yüzümü okşarken içim huzurla doldu. Denizin yüzeyinde sektirmek için yerden bir taş almak için eğildiğimde içimde birden hayatla ilgili her şeye karşı bir tiksinti belirdi ve hızla geri çekildim. Taşın üzerine işlenmiş olan küçük bir kıyamet resmiyle karşılaşmıştım. Gözlerimi ovuşturup tekrar baktım ama resim oradaydı ve bana doğru bakıyordu. Nasıl olabilir ki? Bu sadece bir taş, nasıl olur da böyle bir şey üstünde çizili olabilir? Kafam karışmıştı. Taşı aldım ve yakından incelemeye başladım. Resim sanki canlanıyor gibiydi. Her bir figür sanki hareket ediyor, nefes alıyordu. Kalbim hızla atmaya başladı. Bu taşın sıradan bir taş olmadığını biliyordum.
Evime döndüm, ama o taşın resmi hâlâ zihnimdeydi. Gece boyunca uyuyamadım. Ertesi sabah, okula gitmek için hazırlanırken taşı tekrar çantama attım. Okulda, sınıfta otururken o taş sürekli aklımdaydı, asla çıkmıyordu aklımdan. Ders boyunca dikkatimi veremiyordum. Sonunda ara verildiğinde, sınıf arkadaşlarımla dışarı çıktık. Taşı göstermek için heyecanla çantamı açtım, ancak taşın yerinde olmadığını fark ettim. Panik içinde sınıfın etrafında koştum durdum ama hiçbir işe yaramadı. Taş kaybolmuştu.
O günden sonra, o taşı bulmak için her yere baktım. Sahilde, okulda, hatta evde… Ama bir daha göremedim. O taşın bana getirdiği karmaşık düşünceleri unutamadım. Bir taşın nasıl bu kadar etkileyici olabileceğini anlayamadım. Belki de o taş, bana hayatın sırlarını ve gizemlerini hatırlatmak için bir işaretti.