Sakın bir daha adım atma! Eğer o adımı da atarsan, yaşamadım dediğin bütün sıkıntıları yaşar, istemediğin her şeyi, bütün o korktuğun kâbusları yaşarsın. Öyle bir gelecek seni bekler ki… O senin tek amacın olan şey, sanki hiç yanına gelemeyecekmiş gibi uzaklaşır senden. Sanki hiç senle karşılaşmayacakmış gibi ayrılır ve birbirinizle dahi hiç kavuşamaya bilirsiniz.
Eğer o adımı atarsan, sanki hiç o beyaz masadan kalkmayacakmış gibi, sanki boş harap olmuş bir ev de bütün bu yaşadıklarının nedenini ararmışçasına bir hınçla, körpe bir bitki gibi, daha dünyaya yeni gelmiş bir bebek gibi tecrübesiz, bilgisiz ve bütün bu anlamsızlık için de perişan olabilirsin. Hayatını buraya sürüklemek istiyor musun gerçekten de?
Bir kız vardı. Hayat sanki o kızı eğitiyormuş gibi her türlü kötülüğü o kıza göstermişti. Maruz kalmadığı hiçbir dert kalmayan o kız yine de iyiliğe, insanları mutlu etmeye ve mutlu olmaya vermişti. İhtiyaç sahiplerine yardım eder, bir sorun çıktığında hemencecik orada o sorunu çözmek için bulunur ve nerdeyse o gün yapılabilecek bütün eğlenceli aktiviteleri yapardı. Her şeyde parmağı vardı o kızın bu hayatta. Dokunmadığı iş, etkilemediği insan yoktu ama bu kadar mutlu ve hayat dolu görünmesine karşın hala için de yaşadığı o acılar yatıyordu.
Her gece evine geldiği zaman yatağında ağlıyor, bütün o yaşadıklarını unutmaya çalışıyordu. Bütün o iyilikleri de iyi şeyleri de kendine iyi hissettirdiği için yaptığından şüphem yok ama yine de bir şeyler eksikti. Ne kadar iyilik yaparsa yapsın, mutluluk verici şey yaparsa yapsın yaşadığı bu kargaşayı bir türlü dindiremiyordu. Aklındaki bu düşünceler sanki onu yavaş yavaş öldürüyordu. Yaşlanmak gibi bir şeydi bu.
Neden yaşıyordum! Neden bu kadar kötü şey yaşamama rağmen hala yaşamak istiyordum! Neden! Neden yaşamak istiyorum! Neden! Bütün gece ağlarken neden hala iyi biri olmaya çalışıyorum. Ben neyim ki? Bana bunu yapan hayata neden güler yüzle karşılıyorum, bana bu kadar acı çektiren bir hayata karşı… Kendine karşı böyle sorular soran bir kişi ama gerçekten de değişik bir vakaydı. Gerçekten de kendini neden öldürmemişti bu kız? Ne bulmuştu da bu hayatta hala bu kadar acı çekmesine rağmen bir şeyler yapmak için uğraşıyordu?
Belki de cevap çok basitti. Belki de bir insan ne kadar acı çekerse çeksin, her zaman bir umudun olduğuna, yaşanan her şeyin bir amacı olduğuna ve ne yaşarsak yaşayalım yine de bir mutlu olmamız gerektiği inancıydı belki de. Hayat belki de bu kadar basitti. Bütün bu yaptıklarının, hepsinin tek bir amacı vardı. O da buna olan inancıydı.
İşte eğer o adımı atarsan sen de bütün bu kabusların temeli olan, bütün bu üzüntünün mutluluğun temeli olacak olan o amacını kaybeder, o inancından yoksunsun olursun. Bundan da daha büyük bir kâbusun olabilir mi ki şu hayatta?