Biz insanlar bir şeyi kaybedene kadar o şeyin kıymetini bilemeyiz. Ancak o şeyi kaybettiğimizde anlarız değerini.
Örneğin; küçük bir çocuk bir oyuncağını kaybeder ve oyuncağı kaybedene kadar onunla doğru düzgün oynamamıştır bile. Ama kaybolunca oyuncağım diye ağlar.
Yine sağlığımızı kaybedene kadar sağlığımızın da değerini bilmeyiz çoğu zaman vücudumuz için ne kadar zararlı şey varsa onu yaparız.
Bulunduğumuz yaşın değerini de çoğu zaman bilememekte ve geriye döndüğümüzde keşke şunu da yapsaydım demekteyiz.
Aynı şekilde çoğu zaman hayatımızda olan insanların da değerlerini bilemeyiz ve ancak onları kaybettiğimiz zaman anlarız bizim için önemlerini.
Bütün bunların arasında ise en çok özgürlüğümüzü kaybettiğimiz zaman anlarız bizim için önemini. Özgürlüğümüzü ise cahilleştiğimiz zaman kaybederiz. Çünkü cahil bir toplum ne denirse ona uyar ve söylenen şeyin doğruluğunu sorgulamadan uygular. Koyun sürüsü gibi takip ederler çobanlarını. Birileri onları durdurmaya bu karanlık uykudan uyandırmaya çalışırsa onu sustururlar. Çünkü onlar için tek bir doğru vardır. O da çobanlarıdır. Çobanın yaptığı hataları görmezler. Ama başka biri aynı hatayı yapsın ona yapmadıklarını bırakmazlar. Yavaş yavaş uçuruma yaklaşırlar ve bir gün uçurumdan aşağı düşerler. Uyandıklarında ise her şey için çok geçtir. Artık onlar için özgürlük diye bir kavram yoktur. Bir sürü insanın canı yanmıştır ve ancak o zaman anlarlar özgürlüklerinin önemini hepsi özgürlükleri ve yitirdikleri canlar için ağlamaya başlarlar. Ama bu saatten sonra ağlasalar ne fayda.
Her gün onları kurtaracak onlara özgürlüklerini verecek bir kahramanın gelmesini beklerler. Maalesef hiç kimse gelmez. Böylece yıllar geçer ve dünya ilerledikçe onlar gerilerler. En sonunda bekledikleri kahraman gelir ve onları kurtarır. Onlara tekrar özgürlüklerini verir. Hatta özgürlüklerinin yanında onlara birçok hak da verir. Bütün bunların yanında da onları uyarır ve daima okumaları gerektiğini ancak okumanın onları kurtarabileceğini söyler. Eğer okumazlarsa tarihin tekerrür edeceğini hatta daha da kötü olacağını söyler. Halk kendilerini kurtaran adama söz verirler.
Ancak yıllar geçtikçe verilen sözler unutulur ve tekrar toplumda cahil kesimler oluşmaya başlar. Bu durumu fark edip kullananlar meydana çıkar. Yavaş yavaş cahil insanları kandırmaya başlarlar.
Zaman ilerledikçe cahil kesimin sayısı artar ve öyle bir duruma gelir ki artık eğitimli insanların sayısından çok eğitimsiz, asalak gibi yaşayan insanların sayısı artar. Hal böyle olunca kötü niyetli çobanların sayısı da artar ve ülke yine eski haline döner. Yine aynı olaylar yaşanır ve yine o uçurumdan aşağı düşerler. Ancak bu sefer farklı bir şey vardır ki o da onları kurtarmaya bir daha kimsesinin gelmemesidir ve böylece bir ülkenin sonu gelir.
İşte böyle bir duruma düşmemek için özgürlüğümüzün kıymetini kaybetmeden anlamalı ve toplumumuzu kandırmaya çalışacak art niyetli çobanlara fırsat vermemeliyiz. Unutmamalıyız ki her koyunu güdecek bir çoban bulunur.