Kaybetme Döşeğinde

“Dost” hayattaki en önemli kavramlardan biridir. Sevgili bırakır, sahte arkadaş bırakır. Ama gerçek dost ne olursa olsun bırakmaz. Gerçek dost ne kadar önemliyse, bulması da bir o kadar zordur. Çünkü çoğu insan kişiliğini gizlemeyi çok iyi bilir. Ama gerçek dost bunları yapmaz.

Benim en belirgin özelliklerimden biri çok az arkadaşımın olmasıdır. Okul koridorlarında yürürken insanlar bana acıyarak bakarlar. Ben ise buna üzülmüyorum. Sahte olacağına hiç olmasın düşüncesindeyim. Çocukluk arkadaşım Derin sayıca az arkadaşlarımdan en yakın olanım. Annelerimiz zamanında aynı dans okuluna gidiyorlarmış. Tanıştıkları günden beri hiç ayrılmadılar, hep yakın arkadaş kaldılar. Derin’le kardeş gibi büyüdük diyebilirim. Doğum günlerimiz bile aynı! Zaman ne kadar da çabuk geçiyor, şimdi ikimiz de on sekiz yaşındayız. İki hafta sonra liseden mezun olacağız. Bir gün Derin benim yanıma gelip heyecanlı bir şekilde “Elif, ehliyetimi aldım!” dedi. Bunu duyduğuma çok sevinmiştim. Çünkü onun on sekiz yaşına gelince gerçekleştirmek istediği en büyük hayallerinden biriydi kendi arabasını kullanmak. Sonunda başarmıştı. İkimiz de o kadar sevinçliydik ki yerimizde duramıyorduk. Bunu kutlamak adına şampanya içmeye karar vermiştik. Derin’in şampanyaya dayanaklı olmadığını bilmediğimden onu durdurmak için elimden geleni yapmıştım, ama o içmeye devam etmişti. Saat geç olunca annesi Derin’i eve çağırmıştı. Annesinin kutlama yaptığımızdan haberi yoktu, bu yüzden Derin’in annesi onu alması gerektiğini söylemedi. Kendi gitmeye karar vermişti. Ona her ne kadar bizde kalması için ısrar etsem de o başının çaresine bakabileceğini söyleyip gitmişti. Eve gelince bana haber vermesini söylemiştim, o da başını “tamam” anlamında sallamıştı. Derin yola çıkalı iki saat olmuştu ama hala aramamıştı, ne o ne annesi. Endişelenmeye başlamıştım çünkü bizim ve onun evi arasında en fazla otuz dakikalık mesafe vardı. Ben endişeli bir şekilde haber beklerken annem bir anda odama dalıp “Derin kaza yapmış, şu an hastanede. Durumu kritikmiş!” diye bağırdı. İşte tam o anda tüm Dünya başıma yıkıldı. Ne yapacağımı bilemez halde hızlıca hazırlanıp hastanenin yolunu tuttuk. Hastaneye geldiğimizde Derya teyze deliler gibi ağlıyordu. Annem onu sakinleştirmeye gitmiş, ben ise orada şoktan kalakalmıştım. Birkaç saat sonra iyi kötü karışık haber gelmişti. “Derin’in durumu artık kritik değil, ama uyanmasını beklemeliyiz.”

Onu normal odaya aldıklarında içeriye önce Derya teyze, sonra ben girmiştim. Onu öyle görmeye hiç alışık değildim. Sırtım ona dönük bir şekilde “Bunların hepsi benim suçum, seni durdurmayı becerebilseydim bunların hiçbiri olmayacaktı. Lütfen uyan. Haydi ama sen neşeli bir kızsın sen yatakta saatlerce öylece yatamazsın.” dediğim anda bir mucize oldu ve bir el usulca omzuma dokundu. O uyanmıştı! Onu gördüğümde o kadar duygulanmıştım ki ona neredeyse boğacak biçimde sarıldım.

 

 

(Visited 150 times, 1 visits today)