Bir kış sabahı uyandım. Bir anda sımsıcak olmuş salondan yardım çığlıkları geliyordu. Bütün odalarda televizyon açık, hepsinde ise farklı farklı haber kanallarında aynı hadise sunuluyordu. “ŞOK ŞOK ŞOK! YAKIN ZAMANDA GÜNEŞ PATLAYABİLİR Mİ?” Adeta yalan haber. Düşünmeye bile gerek yok. Böylesine saçma bir skandala kim inanabilir ki? Ama öyle değildi işte. 5 farklı kanalda aynı haber sunulunca bir şüpheye kapılıyor insan. Çok merak edip salona, amcamların yanına gittim. Büyük anneanem bildiği bütün duaları okuyor, dedem ise belki “son defadır” diye bütün tanıdığı herkese telefon edip “Eğer bir yanlışım olduysa hakkını helal et” diyordu. Ben ne yapacağımı şaşırmıştım. Elim ayağım birbirine dolanmıştı ve elimden hiçbir şey gelmiyordu. Güneşe bakmak için tam pencereye yaklaşmıştım ki… annem beni aradaki saliselik farkla sabahlığımdan tutup geri çekmişti. “N’oluyor? Sadece bir yıldıza bakacaktım!” dedim kendi kendime. Annemin bana bir bağırışı var, gerçekten duymanız gerekiyordu. Dört oda ötede uyuyan dört ayaklı miyavcı bile korktu, o kadar. Meğerse Güneş’e bakana eğer anında müdahale edilmez ise kör olabiliyormuş. Annemin neden delirdiğini gerçekten şimdi anlayabiliyorum.
Artık az çok inanmaya başlamıştım aslında bütün bu haberlerin gerçek olduğuna. Annem normalde buzluktaki her şeyi salon buz gibi olduğu için oraya koyardı. Bugün indiğimde ise Adana’dan daha bile sıcaktı diyebilirim. Yoksa Güneş yavaş yavaş kendini ele mi veriyordu?
Bizim evde biryerlerde olması gerekiyordu o üç bin dolarlık özel üretim güneş gözlüklerinden. Ne zaman bir şeye ihtiyacım olsa o şey dışındaki her şeyi, bir de üstüne dünyada var olmayan elementleri bile bulabiliyorum. Yani gereksiz olan her şey diyebiliriz kısaca. Şu anda da öyleydi. Üç yıl önce kaybettiğim altın birikimimi bulmuştum, ama anlık olarak altından daha değerli olan o güneş gözlüğünü halen bulamamıştım. Belki inanmayacaksınız ama, resmen BÜTÜN evi turladım o çirkin, karartı gözlükler için. Duvar içine kazınmış gizli çekmeceden tut, mutfak dolabının içindeki gizli mercimek dolabına kadar… bakmadığım yer kalmamıştı. Artık gizli işleri bırakıp anneme sormam gerektiği neticesine varmıştım. “Ay kızım attık biz onları ya, kullanılmıyorlardı zaten.” Rengim cennet beyazından fazla olgunlaşmış Antalya domatesine dönüşmüştü adeta. Hayatımda kimseye bu kadar sinirlenmemiştim inanın bana! ATTIK BİZ ONLARI NE DEMEK? Lütfen biri bana açıklasın. Delirmek üzereydim ve o kadar sinirliydim ki. Güneş’in ne halde olduğuna sadece o gözlüklerle bakabiliyorduk… ve bilin bakalım nerdeler! Belki de ümit kesmemek gerek, neden İsviçre’nin parayla aldığı çöplerin arasında olmasın? Orda daha çok iş görebilir belki!
Evet. Ve artık yolun sonuna gelmiştik! Güneş’in patlayışı tam olarak gözümün önünde gerçekleşiyordu. Artık gözümün kör olması bile umurumda değildi, bir daha nerede göreceğim böyle bir manzara, değil mi? Hadi görmeyi geçtim, bir daha yaşayamayacaktım bile. Eğer ki birisi bana böyle bir şeyin olacağını söyleseydi imkânsız derdim. Her şey gerçekten bir anda oldu. İki saat önce uyuyordum, bir uyandım ve artık sadece sonsuzluğa uyuyorduk hepimiz…