Vücudumda bir şeylerin yanlış gittiğini fark ettiğimde 5 yaşlarındaydım sanırım… Babamın bana bir sürprizi olduğunu ve hediyenin bahçe kapısının önünde durduğunu söylemesini yıllar geçmesine rağmen daha dünmüş gibi hatırlıyorum. İçimde hediyenin vermiş olduğu heyecanla bahçe kapısına gitmek için koşmaya başladığımda kendimi yerde bulmuştum.
Niye düştüğümü anlayamadım,ayağım bir şeye takılmamıştı sadece dengemi kaybetmiştim. Ve burnumdan kırmızı bir şey geliyordu işte tam olarak o anda, kanın geldiğini fark ettiğimde korkmaya başladım. Babam ne oldu diye bakmaya geldiğinde beni yerde yığılı bir şekilde bulmuştu. İlk başta ciddiye almadı, yerdeki taşa takılıp düştüm zannetti. Ama buna benzer birkaç olay daha yaşayınca bir şeylerin yanlış olduğunu düşünüp beni doktora götürmeye karar verdi. Doktorun söylediği şeyleri duyunca inanamadık. Benim beynimde tümör denen bir şeyin olduğunu ve büyümeye devam ederse görme kaybına yol açacağını söyledi. Ameliyat dışında bir çözümü yokmuş ve bunun için doktor bulmamız çok zormuş.. O yaştaki bir çocuğun kaldıramayacağı kadar yük binmişti omuzlarıma, ailemden bahsetmiyorum bile… Hiçbir şey demeden beni orada bırakıp kıpkırmızı olmuş yüzleriyle çıkıp gittiler. Göremesem de onların ne kadar üzgün olduğunu ama bana hissettirmemeye çalıştırdıklarını tahmin edebiliyordum.
Yıllarca ülkedeki bu konuda uzman bütün doktorlara gittik, hepsi birbirinin aynı şeyleri söylüyordu. Artık umudumuz kalmamıştı, annem beni teselli etmek için günlerdir benimle konuşmayı deniyordu. Benim özel bir çocuk olduğumu ve diğer tüm çocuklardan farklı olduğumu söyledi. Bana gökkuşağının renkleri aynı olsaydı gökkuşağının ne güzelliği kalırdı ki, dedi. Ama ben böyle olmamı kabul etmiştim zaten, sadece beni üzen şey bu dünyanın güzelliklerini bir süre sonra görememe ihtimaliydi, ben de ne zaman böyle kötü düşünceler aklıma gelse hayalimdeki dünyayı düşünürdüm belki bir gün bu dünyayı göremeyecek olsam bile hayalimdeki dünya hep aklımda kalacaktı. Masallardaki gibi iyiliklerle dolu, herkesin mutlu olduğu bir dünya hayal ediyordum. Ama hayal etmenin bile bastıramadığı bir korku vardı ve günler geçtikçe bu korku artıyordu. Ya bir gün gökyüzünün maviliğini ya da en sevdiğim çiçek olan papatyanın renklerini göremezsem, nasıl yaşayacaktım ben…
Günlerim ”kendi” dünyamı hayal etmeye çalışmakla geçerken birden hiç beklenmedik bir anda karşımıza bir mucize çıktı.Tabii o zamanlar ben bu mucizeden haberdar değildim. Ailem apar topar bana hiçbir şey söylemeden hastaneye götürdüler beni. Defalarca ne oldu diye sordum ama duyduğum tek şey annemin hıçkırıkları oldu. Ben tam acaba aile büyüklerimizden birine mi bir şey oldu diye düşünürken tanıdık olmadığını düşündüğüm biri gelip üstümü değiştirdi ve o ana dair hatırladığım en son şey annemin her şey yoluna girecek demesi oldu.
Kendime geldiğimde gözlerimi açmaya çalıştım ve bana dikkatle bakan, hiç tanıdık gelmeyen bir çift kahverengi gözle karşılaştım. Ağzında maskesi olan yeşil önlüklü adam dikkatlice beni seyrediyordu sonra annem yanımda olmadığı için korktum ve tekrar gözümü kapamaya karar verdim. Ne olduğunu tam kavrayamamıştım, içimden bir dilek diledim. Gözlerimi açtığımda dünya benim hayal ettiğim gibi olsun dedim. Her şey beynimde karmakarışıktı ama emin olduğum bir şey vardı yaşadığım bunca zorluktan sonra artık dinlenebilirdim…