İki ayrı biyolojik bir varlık olarak dünyaya gelen insan toplumsal yaşam içerisinde kadın ve erkek olarak karşımıza çıkar. Erkeğin egemen olduğu toplumların yani ataerkil toplumların günümüzde kadının yeri erkeğinin yanıdır anlayışı cinsiyet ayrımcılığının basit ama yaygın bir örneğidir. Bu ifadeden anlaşılacağı gibi ayrımcı, baskıcı bir toplumsal yapının oluşturulduğunu görebiliriz. Yakın zamana kadar genelde kadınların eğitim ve çalışma hayatındaki yerinin sınırlı tutulduğu, düşük ücretlerle çalıştırıldığı bilinmektedir. Erkeklerin ise her işi yapabileceği anlayışı yaygındır. “Erkek adam böyle yapar mı.”, “Kız gibi yapıyorsun.”, “Erkekler ağlamaz.”, “Erkekler pembe mi giyer.”, “Kızlar arabalarla mı oynarmış.”, “Erkek gibi yürüme” gibi kalıplaşmış ifadeler çoğu zaman toplumda normal karşılansa da aslında bu tarz söylemler iki cinsiyeti de belirli kalıplara girmeye zorlar.
Erkeklerin söylendiği gibi taş kalpli, kaba ve her anlamda güçlü olması gerekmez. Aynı şekilde kadınların da duygusal ve kırılgan olduğu genellemesini yapamayız. Her insan farklıdır ve duygularını nasıl yansıttığını, nasıl davranması gerektiğini cinsiyeti belirlememelidir. Toplumsal eşitsizliği gidermek; demokratik, çağdaş, güçlü bir toplum oluşturmak için kadınların da erkekler kadar her alanda söz sahibi olması gerekmez mi?
Sağlıklı bir toplum istiyorsak kadın ve erkeklerin cinsiyete dayalı ayrımcılığı ve dayatılan bu toplumsal anlayışı yıkması gerekmektedir. Kofi Annan’ın dediği gibi “Toplumsal cinsiyet eşitliği kendi başına bir hedef olmaktan daha fazlasıdır. Yoksulluğu azaltma, sürdürülebilir kalkınmayı teşvik etme ve iyi yönetişim oluşturma sorununu karşılamak için bir ön koşuldur”. Neyse ki son zamanlarda bu konuda insanların giderek bilinçlendiğini görüyoruz. Bu bilincin oluşmasında sosyal medya platformlarının, dizi ve filmlerin, basın yayın organlarının, sivil toplum kuruluşlarının etkisi göz ardı edilemez. Sosyal medyada kadın ve erkek eşitsizliği için açılan etiketler çok küçük görünse de milyonlarca insanın bunu yapması aslında büyük bir ses getiriyor. Bu ses basın yayın organlarını da etkiliyor. Bu sayede olaydan haberdar olan insanlar protestolarla tepkilerini gösteriyor ve ülke çapında cinsiyet eşitsizliklerine karşı bir bilinç oluşuyor. Dizi ve filmlerde işlenen ataerkil düzeni ve toplumsal kalıpları destekleyen konular erkeğin kendini üstün görmesine ve birçok alanda kadını ezmesine neden oluyor. Bu nedenle toplumu etkileyen bu yayınların konularını dikkatli seçmek önemlidir. İnsanların bu konularda biraz daha bilinçli olması gerekir.
Kısacası ben kadın ve erkeğin arasında hiçbir fark göremiyorum. Ve toplumda insanları cinsiyetlerine göre ayrılmalarına karşıyım ayrıca bu fikri savunanları da şiddetle kınıyorum. Sonuçta her insan başkalarının baskısı için zevklerinden, alışkanlıklarından veya davranışlarından vazgeçemez. Ben bu görüşümü sadece insanlara faydası olacağına düşünerek desteklemiyorum. Aynı zamanda toplumsal iyiliğe de faydası olduğunu düşünerek savunuyorum. Yani insanların rollerini cinsiyete göre belirlendiğinde bunun büyük bir eşitsizliğe yol açtığını düşünüyorum. Dünyanın farklı bir boyuta evrileceğine inanıyorum.