Yeryüzündeki son savaştan 101 yıl sonra, artık insanların silah ne demek bilmediği, insanların üzülmenin ne olduğunu adamakıllı hatırlamadığı bir dünya varmış. Şimdiki zamandan büsbütün farklı kötü duygulardan ve söylemlerden uzak bu dünya, gamın, kederin, hüznün değil ongunluğun, saadetin ve bahtiyarlığın iktidarlığı tarafından yönetiliyormuş.
Yine bir pazar sabahı köpeği Fındık’ın kendisini koklaması ile uyanan Faruk, köpeğini sevdi ve banyoya geçip ılık suyla yüzünü yıkadı. O gün diğer günlere nazaran daha mutluydu Faruk çünkü arkadaşı Kerem onlara gelecek, bütün gün diledikleri kadar oyun oynama imkanını elde edeceklerdi. Şimdiden o keyifli anların hayalini kurarak içindeki heyecanı dürtükleyen Faruk yerinde duramıyordu. Birkaç saat sonra beklenen an geldi, Faruk ve Kerem doyasıya oyun oynadılar evin altından girip üstünden çıktılar. Saklambaç oynarken bir şey ilişti gözüne Faruk’un bu köstekli bir saatti fakat henüz sekiz yaşında olan ve hayatında akıllı saatten başka saat görmemiş olan küçük çocuğun aklı buna ermeyince saati eline alıp mutfağa gitti. Mutfakta annesi Şeyma Hanım yemek yapan robota komutlar vererek bir nevi oturduğu yerden yemeğin nasıl olması gerektiğine karar veriyordu. Faruk annesine oyun oynarken çatı katında dışı kapalı, içi açıldığında sayılar olan bu şeyin bir kolye olup olmadığını annesine teyit ettirmeye çalışsa da annesi cevap vermek yerine gülümsedi ve “Bunun ne olduğunu ve hikayesini sana yalnızca baban anlatabilir Farukcuğum.” dedi. İstediği cevabı alamayınca hayal kırıklığına uğrayan Faruk o ağır kapaklı kolyenin nasıl bir hikayesi olabilir diye düşünürken arkadaşının çatıda kendisini beklediğini hatırlayınca hemen hikayeyi bir kenara bırakıp çatıya uçtu…
Akşam olduğunda Faruk’un babası Burak Bey sürücüsüz kapsül arabasını çatıya park etti ve çatıdan evin salonuna açılan asansörle salona indi. Salonda yorgun ve bir o kadar da meraktan karnı çatlamış Faruk, babasını soru yağmuruna tuttu. Burak Bey her şeyi usulca anlatmaya başladı bir zamanlar diye başlayarak. Ona kendisinden de önce ta dedesinin dedesinin yaşadığı yıllarda insanların gözlerinin bencilliğe bulandığı, insanların savaş adı verdiği olaylarda kendilerini öldürdüğü, kendileri hariç dünyada yaşayan her canlıya zarar verdiklerini ve bu saatin ise ancak ve ancak o zamanlar çalışabildiğini söyledi. Oğlum, biz her ne kadar şu anki hayatlarımıza normal desek de büyük deden babama kendi yaşadığı yılların ne kadar karamsar olduğunu anlattıkça aslında o zamanlara kıyasla çok iyi durumdayız oğlum. “Peki baba bu olayların saatle ne ilgisi var ki?” dedi Faruk babasına, babası şunu demek istiyorum oğlum, bu bir cep saati ama mutlu olduğun zamanı anlayabiliyor ve kendiliğinden duruyor bu yüzdendir ki bu saat yüz yıldır çalışmaz.
Uyku vakti geldiğinde zavallı küçük çocuğun aklı iyice bulanmıştı. O gece rüyasında bilmediği bir yerdeydi, usulca kağıt kaplama bir duvara baktığında 7 Nisan 2021 yazısını gördü herkesin yüzünde kiminde bir kiminde ikişer tane olan kağıt parçaları vardı. insanlar dünyanın çivisinin çıktığını konuşup duruyorlardı. Bu yüzden galaksideki yaşanabilir başka gezegenler için arayış içindeydiler. Oysa Faruk çok korkuyordu ve şaşırmıştı içten içe her şeyden habersiz kendisini göremeyen insanların zavallılığına bakıyordu ve rüyasından uyandıktan sonra babasına, insanların nasıl o karanlık günlerden kurtulduğunu soracak çocuk duyacaklarına inanamayacaktı…