Soğuk, sisli bir sabahtı, şubat ayının sonlarına doğru hava hafifleyeceğine daha da şiddetlenmiş ve insanları karamsarlaştırmak gibi bir huy edinmişti. Böyle sabahlarda bile iş akışı aksamaz insanlar her zamanki gibi otobüse biner, metro da uzun yolcukları için bıkkınlıkla beklerlerdi. Arabaları olanlarsa sürekli kalabalık olan İstanbul trafiğinde hayatlarını sorgularlardı. Bazen bu sıkıcı hayatta nasıl yaşadığımızı merak etmişimdir, bu hayatta sadece rutin işlerle dolu günler geçirip en sonunda da uyuyup diğer günün aynı rutinini yapıp duruyoruz, bu bende bıkkınlık getirmiş olsa da dünya inatla beni bu sevmediğim hayatı yaşamak için zorluyordu. Hayal dünyamın eseri olan kitaplarım beğenilmiyor, hiçbir zaman iyi bir yazar olarak adlandırılmamanın yanı sıra okuyucuların kitaplarımı beğenmemesi dahası da yayınevleri bile kitaplarımı yayınlamak istemiyor.
Bunu baştan anlatayım, ben kitap yazmaya 17 yaşımda başladım, ilk başlarda küçük öyküler yazıyor onları internetten yayınlıyordum, okuyucularda beğeniyorlardı, daha sonra ise kitap yazmaya ve onları da internette yayınlamaya başladım beğenildi ancak bir sorun vardı kitaba ne kadar güzel başlasam da sonu bir türlü gelmiyor ya da ben sonunu yazmak istemiyordum, böylelikle kitaplarım sevilmemeye başladı, daha sonra yayınevlerine gittim kitaplarımı bastırdım ama hiçbiri 100 satıştan fazlasını geçmedi, tabii yayınevleri de para kazanamayınca beni istemediler bende her defasında başka yayınevlerine başvurmak zorunda kaldım. Şu beş yılda 12 tane yayınevi değiştirdim. Yazarlıkla geçimimi sağlıyorum ve 5 yıldır kitap yazmama rağmen hala bir değerim yok ve o parlama anımı hala bekliyorum her gün bir şeyler yazıyor ve insanlar beni de fark etsin diye uğraşıyorum. Ama bir türlü fark edilmiyorum ve bu beni demotive ediyor.
Bugünde gene o günlerden biri uyandım ve birazdan çalışma masama oturup yanımda kahvem ve notlarımla beraber ümitsizce kitabımı yazacağım, genelde günlerim böyle geçer evde dağınık bir şekilde kitap yazar sonra tekrar tekrar okur ve bir süre sonra ne kadar kötü yazdığımı düşünür ve kafamı duvarlara vurmamak için savaşırım sonra birkaç parça yemek yer ve gene bu döngüyü tekrarlarım, böyle böyle aylar, yıllar geçer ama ben hala o “parlama anımı” bulamam. Bunun için çok çabalasam da yıllar içinde umudum da fikirlerim gibi azaldı. Bir gün biri gelir de beğenir diye düşünüyorum ama o gün pek gelecek gibi değil ne yazık ki…