Her gün olduğu gibi o gün de sabahın erken saatlerinde kalkmıştı. Bir yanı öğrencileriyle buluşup onlara yeni şeyler öğreteceği için heyecanlı diğer yanı ise son günlerde ülkede yaşanan olaylar yüzünden buruktu. Zihnini meşgul eden bu düşünceler onu yavaşlatıyor, gün içinde sağlıklı düşünmesini engelliyordu. Kafasının içindekiler ucu bucağı görülmeyen bir okyanustu ve o, bu okyanusun içinde boğulmamak için çırpınıyordu.
Tüm bunları bir kenara bırakıp hazırlanması gerekiyordu, öyle de yaptı. Saçlarını nazikçe taradı, çiçek kokulu parfümünden boynuna birkaç fıs sıktı. İşe geç kalmaktan nefret ederdi. Öğrencilerini görecek olmanın heyecanıyla erkenden yola koyuldu. Okula vardığında tıpkı kendisi gibi diğer öğretmenlerin ülke gündemine oturan olaylara canının sıkkın olduğunu fark etti. Birazdan dersi vardı, her gün olduğu gibi bugün de minik tohumlarını sulamalı, güzelce yetiştirmeliydi. Bunun için enerjisini topladı ve sınıfa girdi.
Derse her girdiğinde öğrencilerinin gözlerine teker teker bakardı. Gözlerine baktığında gördüğü umut ve heyecan onu motive ederdi, ders performansını arttırdı. Tüm öğrencilerini ayrı ayrı sever ve sayardı. Öğrencilerinin düşüncelerine önem verir, onları hiç yargılamazdı. Öğrenciler de çok severdi onu. Her zaman yargılanıp cezalandırılmaya alıştıkları için bu öğretmenleri onlar için ayrı bir yere sahipti. Öğretmenleriyle her konuyu konuşabilir, her konuda fikir danışabilirlerdi. Bir öğretmen için tatması en güzel duygu bu değil miydi?
Öğretmenlerin insan gelişiminde büyük rol oynadığını biliyor, buna uygun davranmaya her koşulda özen gösteriyordu. Çocukların hareket ve karakterlerini şekillendirmek bu kadar basitken hala ülkede nasıl bu kadar cani insanların bulunduğuna anlam veremiyordu. Her gün evine gittiğinde haberleri dinliyor ve her gün cinayet, taciz, hırsızlık gibi haberlere bir yenisinin eklendiğine şahit oluyordu. 21.yüzyılda hala bu gibi olayların yaşanmasını acı buluyor, insanların başından geçen olayları sindiremiyordu. Zihninde durmadan bu sorunları düşünüyor, eviriyor çeviriyor ama bir sonuca varamıyordu. Biraz da mesleğinin getirdiklerinden dolayı doğru yetiştirilememiş insanların hala var olmasına üzülüyor, içten içe kızıyordu. O, öğrencilerini kendi gözünden sakınırken nasıl oluyordu da insanlar çocuklara gençlere kıyabiliyorlardı? Ailelerin ve öğretmenlerin kişisel gelişimdeki rolü yadsınamaz bir gerçekti ama insanlar neden hiç özen göstermiyordu? Neden çocuklarına, öğrencilerine iyi örnek olmak yerine kötü şeylere yönlendiriyorlardı? Çocuklara neden toplumca doğru bilinen yanlışlar bütünlüğünü empoze ediyorlardı? Zihni bu düşüncelerle dolup taşıyordu. Ancak kendisi asla pes etmeyecek, eğitim verdiği her öğrencinin topluma yararlı bir birey olmasını sağlayacaktı. Ülkemizdeki tüm bu sorunların giderilmesi için gerekli olan öğretmen profiline sahip olan bu öğretmenin adı Mehtap’tı ve o, çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi.